“Tevhidi Sosyal Düşünce”

Sömürgecilerin Orta Doğu Siyasetlerinde İslamın Araçsallaştırılması

Dinin, Soğuk Savaş sonrasında uluslararası ilişkiler, dış politikada ve diplomaside dikkate alındığı söylenir. Ancak bu alanlardaki önemini daha önce de hiç kaybetmemiştir. Biz, konunun teorik ve pratik detaylarını uzmanlarına bırakarak, Sovyet rejimi tarafından dinin/İslamiyet’in hangi kavram ve kurumlarıyla Orta Doğu siyasetinde araçsallaştırıldığına dikkat çekmek istiyoruz. 

Genelde din özelde İslamiyet Orta Doğu’nun gerçeği ve en belirleyici unsurlarından biridir. Batılı sömürgeciler Orta Doğu siyasetlerinde dini bir yandan bölgedeki Hıristiyanlar ve Hıristiyanlığın mukaddes yerlerini (Kudüs ve çevresi) korumak adına, diğer yandan da İslam ve Müslümanların kendi çizgilerine getirmek amacıyla kullanmışlardır. Sömürgeciler bölgeye nüfuz etmeye başladıkları 17. Yüzyıldan itibaren İslamiyet ve Müslümanların direnci ile karşılaşmışlardır. Bu durumda İslamiyet ve Müslümanları bazen ılımlı ve aşırı, biz ve öteki gibi tavsif ve tasnif etmiş; ilkini kendi menfaatlerine uygun tanımlayarak dost kuvvetler kabul edip evcilleştirmeye çalışmışlar ikincisini ise düşman ilan etmişlerdir. Bu, bildik böl ve yönet siyasetidir. Söz konusu siyaseti Kapitalist Batı için anlamak kısmen mümkün olmakla birlikte dine karşı olmayı varlık sebebi sayan, ideolojisini bunun üzerine kuran Sovyetler için izah etmek ilk bakışta güç görünüyor. Kapitalist Batı, uzun süredir kendi ideolojisiyle ve değerleriyle uyumlu bir İslamiyet anlayışı için çalışmakta ve bunda ısrar etmektedir. Rus hâkimiyetindeki SSCB de hem kendi içindeki Müslümanlara hem de dışarıdakilere sosyalizmle uyumlu bir İslamiyet anlayışı inşa etme gayreti içinde olmuştur. Sovyetler, Orta Doğu’ya bölgeyi Batı emperyalizminden kurtarmak için gittiklerini iddia ediyorlardı. Batı ise orada bir yandan hürriyet ve demokrasi adına olduğunu ileri sürüyor diğer yandan da “emperyalizme karşı mücadelede eden” sol muhalefet hareketlerini bastıran anti demokratik iktidarları bizatihi kurarak destekliyordu.

Her devlet gibi, SSCB de uluslararası ilişkilerde ve dış politikada ideolojiden çok çıkarlarını ön planda tutmuştur. Siyasî, sosyal, kültürel ve etnik bünyesindeki heterojen yapıdan dolayı dış siyasetinde bazı dengeleri korumaya özen göstermiştir.

Esasen Bolşevikler daha devrimin başlangıç sürecinde İslam ve Müslümanların desteğine başvurmuşlardı. Sovyet önderleri İslamiyetin sosyal gücünü, metafizik niteliğini ve kitleleri harekete geçirmedeki önemini biliyorlardı. Bu bakımdan, devrimin ilk yıllarında Müslüman milliyetçileri yanlarına çekmek veya en azından karşılarına almamak için bazı küçük geçici imtiyazlar verdiler. Fırsatçı bir yaklaşımla, dış siyasette, Bolşevik Devrimini İslam dünyası ve Doğuya yaymada İslamiyeti ve Müslümanları bir araç olarak kullanmaya çalıştılar.

Bolşevikler, Müslüman kamuoyunu kazanmaya yönelik bir iki göstermelik adım attılar. Halk Komiserleri Sovyeti'nin 9 Aralık 1917 tarihli kararı ile Türkistan başta olmak üzere Çarlık Rusyası Müslümanlarının en kutsal değerlerinden olan Hz. Osman nüshası Kur'an-ı Kerim St. Petersburg Kraliyet Kütüphanesi'nden çıkarılarak Müslümanlara geri verildi. (Şeyh İsmail Mahdum,Tarihu'l Mushafi'l Osmani fi Taşkent, Taşkent, 1391/1971, 25-28)  Bu nüsha Rusların Müslümanlarla yönelik siyasetinde 2015 yılında yine tedavüle konmuştur. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 23 Kasım 2015’te İran’a yaptığı ziyarette “Rusya’daki en eski el yazması Kur’an-ı Kerim” adıyla bunun bir kopyasını İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e hediye etmiştir. Bu ziyaretten bir gün sonra 24 Kasım 2015’te de Türk hava sahasını ihlal eden Rus Su-24 uçağı Türk savaş jetleri tarafından düşürülmüştür. (Hürriyet 23 Kasım 2015)

Sovyetler İngilizlerin Güney Asya ve Orta Asya’ya yönelik siyasetlerini zayıflatmak için de İslamiyete sarılmışlardır. Bilindiği gibi I. Dünya Savaşı sonrasında taraflarca imzalanan 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nin 16. maddesine göre “Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak’taki güçler en yakın İtilaf Devletleri komutanlarına teslim olunacaktır.” (Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, İstanbul, 1982, 92) Arabistan’da Medine Türk birliğinin başında bulunan Fahreddin Paşa, “Ben Peygamberimin kabr-i şerifini İngilizlere teslim edemem” diyerek bu maddeye bir süre direnmişse de bir gece baskını ile tutuklanıp, Medine 7 Ocak 1919’da İngilizlerin desteklediği Şerif Hüseyin’in yönetimine verilmiştir. (Feridun Kandemir, Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler, Medine Müdafaası, İstanbul, 1974)

Sovyet rejimi, bu gelişmeyi Müslümanları İngiliz emperyalizmine karşı kışkırtmak ve yanına çekmek için kullanmıştır. Olayla ilgili haber, Nisan 1919’da SSCB’de Hz. Muhammed’in türbesi İngilizlerce istila edilip bombalandı şeklinde duyurulmuştur. Bunun üzerine Türkistan Özbek cedidci önderlerden Abdurrauf Fıtrat oldukça hissiyatlı bir dille, Hz. Peygamber sevgisini ve Türklüğü öne çıkaran, Arap işbirlikçileri ve İngilizleri ağır bir şekilde yeren meşhur Ağla İslamadlı şu makalesini kaleme almıştır:

Ah!..

Ayaklarım kırılsa, ellerim kurusa, gözlerim kör olsaydı da dün dışarı çıkıp İştirakiyyun gazetesini alıp okumasaydım!.. Yazık!.. Binlerce yazık ki, ayağım varmış da dışarı çıktım; milyonlarca yazık ki, elim varmış da o gazeteyi aldım; yüz binlerce yazık ki gözüm varmış da o kara haberi okudum!..

İnanıyorum da, damarlarında Türklük  kanı akan biri bu haberi okusun da kanı deryalar gibi coşup Londra’ya doğru akmasın! Düşünüyorum da vicdanında ve kalbinde ‘La ilahe illallah’  izi bulunan bir Müslüman bu haberi dinlesin de yüreği Cehennemler gibi alev çıkarıp İngiltere’yi yakmasın!

Tanrım! Ey Türk Tanrısı! Ey Müslümanların İlahı!

Türklük ve Müslümanlığın ne kötülüğü, ne günahı vardı ki böyle kara günlere duçar oldu?! Niçin, asırlardır Senin Kur’an’ını korumak için Avrupa’nın kara vicdanlı hükümetleri ile savaşıp gelen bir tek Türk devleti, İslam hilafeti öz yurdunda tutsak oldu da 350 milyon Müslümanın Peygamberi Hz. Muhammed (as)’ın ‘Ravza-ı Mutahharası’, Mukaddes Kabri’ top gülleleri  ile yıkıldı.

Ey Cehennem alevleri!

Daha ne duruyorsunuz, Kıyameti mi bekliyorsunuz? Hz. Muhammed (as)’ın kabr-i şerifi İngiliz topları ile havaya uçuruldu. Bundan büyük Kıyamet mi var?.. Yakın! Ey Cehennem alevleri, Ravzası yıkılan Peygamber’in yalancı ümmetini yakın!..

Ey Güneş!

Bundan sonra biz yalancı Müslümanların yüzüne gülümseyerek doğma! Bırak! Medine’de Yeşiltürbe’nin İngiliz topları ile yıkılışını duyup da kaynamayan, kükremeyen, coşmayan bizler karanlıklara gömülüp kalalım! Bırak! Karanlıklar içinde sevinmeye, eğlenip gülmeye devam edelim de dünyanın tek Müslüman hükümeti de ortadan kaldırılsın! Bundan sonra ‘Yahudiler’ gibi başsız, devletsiz ve fakir kalacak olan biz Türkleri kimse görmesin, yüzümüze gülmesin!

Ey bu güne kadar bizi üzerinde taşıyan yeryüzü!

Artık, sabredip katlanmak yok! Yarıl! Yarıl da bizleri yutuver. Sahib-i Şeriat’ın intikamını, öcünü almak için yüreklenip de İngilizlere karşı çıkmayan Müslümana senin üstünde yürümek yakışmaz! Açıl!.. Açıl da bizi karnına çekip al! Dünyanın en yüce devletlerini kuran Türk ulusuna ‘Yahudi’ gibi devletsiz yaşamaktansa yerin dibine girmek daha iyidir.

Ey din alimleri!..

Niçin duruyorsunuz? Neyi bekliyorsunuz? Ölmüş İslamın başında Kur’an okumak için mi dünyaya geldiniz? Bir gencin çapanını (paltosunu) biraz kısa görseniz ‘eyvah, şeriat elden gidiyor’ diye dünyayı yıkarsınız. İşte Sahib-i Şeriat’ın Ravza-ı Mutahhara’sı İngiliz  topları  tarafından yıkılmışken neden ortaya çıkmıyorsunuz? Ey şeriat kaygısı çekip gezenler! Sahib-i Şeriat’ın topla yıkılan Ravzası için niçin kaygılanmıyorsunuz? Bu nasıl Müslümanlık, bu nasıl dindarlık, bu nasıl hizmet?!

Ey İngiliz sterlinleri ile çuvallarını dolduranlar!

Ey İngiliz… talimatlarıyla  yaşayanlar! Ey İngilizlerin murdar yüzüne bakıp duranlar! Ey İngiliz’e can atanlar! Ey İngiliz taraftarları! Ey İngiliz yoldaşları! Ey İngiliz dostları olan Müslümanlar! Duydunuz mu? Dostunuzun top gülleleri ile Peygamberimizin mukaddes Ravzası yıkıldı. Yoldaşınızın gücü ile İslam hilafeti bitirildi. Bu işlere siz de ortaksınız. Kızmayın, mahzunlaşmayın, çünkü İngiliz devleti sizin dostunuzdur.

Ey Muhammed’in ümmeti olmakla öğünüp yaşayanlar!

Artık huzur içinde oturma zamanı geçti. Hz. Muhammed (as)ın ruhaniyeti ‘intikam’, ‘intikam’ diye hıçkırıyor. ‘Cihad-ı ekber’ saati gelip çattı. Bu saatte, Medine’de Peygamber’in yıkılıp yatan Ravzası sizden yardım bekliyor. Avrupa’nın kara vicdanlı İngiliz ve Fransız hükümetleri bu güne kadar, yurtlarımızı ayaklar altına aldılar, namusumuzu çiğnediler sesimizi çıkarmadık, milletimize sövdüler, dinimize dil uzattılar yine sustuk. Şimdi, Peygamberimizin Ravzasını topa tuttular. Buna de sessiz kalırsak yarın Kabe’mizi, ertesi gün Kur’an’ımızı yakarlar.  (İştirakiyyun, no: 89, 11 Nisan 1919)

Yazarın Son Makaleleri

Sosyal Ağlarda Paylaş

Twitter Facebook Google+ E-mail

Kategoriler

Son Yazılar