Sondaj Krizi, Akdeniz ve Yeni Medeniyet Arayışalarında Büyük Yüzleşme
Kıbrıs Rum kesimi ile Akdeniz de yaşanan doğal gaz aramaya yönelik sondaj krizi, esasında Türkiye’nin bölgede başta İsrail olmak üzere Yunanistan, Almanya, Fransa ve bunların kuyruk unsuru olana Kıbrıs Rum kesimi ile bir güç mücadelesi içerisine girmesine yol açmıştır. Bu mücadele, temelde dünyadaki 21.yüzyılda yaşanması beklenen medeniyetler mücadelesinin başlangıç ayağını oluşturmakta olduğuna yönelik işaretleride veremektedir.
Akdeniz esasında son iki yüzyıl dışında dünyanın en önemli kültür denizi olma özelliğini taşımıştır. Biz Türkler sosyal bilim anlayışımızda özgünlükten uzaklaştığımızdan beri, diğer pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da Akdeniz’in siyasal, kültürel, stratejik önemini göremez hale geldik. Çünkü dünya, sanayi devrimi etkisiyle liberal-kapitalist bir dünya olarak 19 ve 20. yüzyılda artık öne çıkan atlantik ve pasifiğin yoğunluğuna taşınmıştır. Ancak materyalist sanayileşme kültürünün Batı’yı pozitivizm, pragmatis hayat anlayışı, liberal-kapitalizm, burjuva homo-ecenomicius ve homo-laicius bireyini oluşturan insan tipolojisi, günümüzde bu medeniyeti çökertmiş durumdadır. Bu medeniyet dünya liderliğini Osmanlı Cihan devletinden 19.yüzyılda devir almıştır. Bu medeniyeti, önce İngiltere, ikinci dünya savaşından itibarende ABD taşımıştır. Bunlar somut olarak görülen devletlerdir. Oysa bunların içinde bir etkin cemaat olarak bulunan ve bu devletlerin liberal-kapitalizm ve protestanlık marifetiyle bu yapılara nufuz eden, etkin politikalar üreten bir siyonist Yahudi grubu, asıl iktidar alanını oluşturmuş olduğu görülür. Bu noktada Yahudi/Yahudilik kelimesinin üstünün örtülmesinde, protestanlık kilit kavram mahiyetindedir. Sombart Protestanlık ilkelerinin Yahudilik prensiplerinin bir kopyası olduğunu bu mezhebin Avrupa’da katolikliğin etkisini kırmak için oluşturulmuş bir mezhep olduğunu “Kapitalizm ve Yahulik” adlı kitabından belirtmektedir. Sombart’ın bu açıklamalarından Avrupa coğrafyasında kapitalizmin asıl kurucusunun Yahudiler olduğu belirtilir. Protestanlığa bağlı olarak; laiklik, sekülerleşme, jakobenizm, insan hakları, liberal demokrasi, birey, özgürlükler gibi kavramların pozitivizm bağlamında libarek-kapitalizmin meşrulaştırıcılığı Sosyal Bilime yönelik kavramlar ile sağlanmıştır. Böylece insanlığın düşüncesini yöneten bilim anlayışına el konularak bunun şemsiyesinde, yukarıdaki belirtilen kavramlar aracılığı ile dünyanın sosyal düşünce yolu ile toplumların ve “insan” unsurunun zihniyetinin şekillendirilmesi sağlanmış olmaktadır. Batı medeniyeti şemsiyesi içinde asıl etkin zihniyet ve yönetici kesim, buna göre açığa çıkmış olmaktadır. Bu çerçevede dünyayı yöneten lider medeniyet vasfını Osmanlıdan devir alan esasında bu cemaat olup, bu kesim, önce İngiltere olarak ve sonrasında ise ABD olarak dünya kamuoyunun önüne çıkmış olduğu söylenebilir. Öte tarafdan meşhur medeniyetler çatışması tezi, sonuçta 21.yüzyıl içinde Batı medeniyeti ile İslam medeniyetinin ana mücadelesine dikkate çekmektdir. Batı medeniyet şemsiyesi içinde asıl etkin grup olan Yahudi unsurlar ki onun 1948 sonrasında somutlaşmış hali İsrail olup, İslam medeniyetinin somut temsilcisi ise Türkiye olarak belirginlik kazanmaktadır.
Dünya da son iki yüzyıllık süreçte yönetici lider unsurun kim olduğu sırrının açığa çıktığı bir zaman dilimine gelmiş bulunmaktadır. Bu durum, günümüzde sondaj krizi, Mavi Marmara, Gazze ablukası, Akdenizde seyrü sefer serbestisi gibi konu başlıkları olarak Osmanlı’dan devir alınan cihana yön verme özelliğinin iki yüz yıllık büyük yüzleşmesini ortaya çıkarmaktadır.
Türkiye özgün sosyal bilim anlayışına dayalı bir sosyal düşünce dünyası geliştirmekten uzak tutulduğu için, üniversitesinde özgün sosyal bilim anlayışına yönelik insan-aydın yetiştiremediğinden, akademisyeni de modernleşme teorisinin tek yol olarak kabulünün dayatılması sonucu özgürlük, daha çok demokrasi, birey inşası, haklar gibi ilkelerden hareket etmesinin eğitimini alması sağlanmıştır. Buna bağlı olarak, Türk sosyal bilim akademisyeni ancak liberal-kapitalist düşünceye dayalı sosyal, siyasal, ekonomi, toplum bilgisi üretilmesini “rasyonel” lik olarak görür. Bu tür bir akademisyen mi? yoksa bu bilgi yöntemini bilen fakat bununla kifayet etmeyen Türk-İslam değerlerine dayalı bilgi üretmeyi merkezine alan akademisyen mi? Türkiye’nin varlığını kültürel özüne uygun olarak korumasına ve geliştirmesine medeniyet taşıyıcısı olmasına katkı sağlayabileceği sorusu sorgulanma ihtiyacı duymaktadır.
Bu konu diğer alanlara da yayılarak diplomasi de, askeri endüstriyel sanayi, enerji, eğitim, sağlık, ekonomi, girişimci tipi, kültür… alanlarında bu mukayeseli soru sorularak, yeni mücadeleci döneme özgün sosyal bakıştan hareketle yeni aydın tipinin hazırlanılması gereği bulunmaktadır.