“Tevhidi Sosyal Düşünce”

Sosyal Bilimler Açısından Girişimciliğin Ekonomik, Sosyolojik, Tarihi, Siyasi ve Felsefi Kökenleri

Dünya toplumlarını ve insan olgusunun düşüncelerini etkileyen ve onların davranışlarını yönlendiren iki ana düşünce ekolü bulunmaktadır. Bunlardan ilki tabiatın işleyişinden hareketle esinlenmiş doğa felsefesi mahreçli materyalistik düşüncedir. İkincisi ise soyut (manevi)düşüncenin, somut(maddi) davranışlar üzerindeki belirleyici olan etkisine dikkat çeken birleştirici, bütünleştirici/bütüncül olan idealistik düşüncedir.

Doğa felsefesi mahreçli materyalistik düşünceyi, Yunan felsefe geleneği içinden başlatıldığın da, Miletli Thales’in konuyu “bilimsel düşünce” bağlamında ele alarak, buna ilk yön verici aktördür. Yunan Felsefesi,ilk dönemlerinde,tabii, kendiliğinden oluşan bir maddeci dünya görüşünü ortaya koymuştur(Hilav 1995:349).

Doğa felsefesi, evreni görünen maddi nesneler vasıtasıyla açıklar. Bu bağlamda “madde”yi de oluşturucu bir güç kabul eder. Kâinat anlayışını da buna göre şekillendirerek; akıl, madde, gözlem gibi somut materyal algılayışla kainatı açıklar.

Diyalektik kesim düşünürlerine göre madde önce üç boyutludur. Buna göre madde; bir mekânlılığı içerir. Ayrıca da o, duyu organları yoluyla varlığının farkına varılan “şeyler” olarak belirtilir. Madde; “yıldızlardan atomlara kadar, hatta varlıkları kabul edildiği ölçüde esir parçacıklarına kadar bütün maddi varlıkları” ifade eder. Engels; maddeci düşünürün maddeyi tanımlamasını, sınırlı gerçeklerden hareket ederek, içte ve dışta(en küçük ve en büyükte)sınırlandırmalar yaptığını söyleyerek, madde tarifine ulaştığı görülür(Sezen 1996: 24). Lenin ise maddeyi; doğa felsefesi mahreçli tanımladığından , objektif gerçekliği göstermeye yarayan kategori olarak ifade etmektedir (Sezen 1996:25).

“Hiç den bir şey meydana gelmez” düşüncesinden hareketle, doğayı açıklamaya çalışan Miletli Thales’e göre, meydana getirilmemiş ve yok olmayacak bir varlık olan ana madde, arkhe-(su) olarak açıklanmaktadır. Bütün her şey sudan meydana gelmiştir. Böylece doğanın kurucu unsuru, maddi duyu organlarla gözlemlenen “su” oluşturmaktadır(Gökberk 2003:20). Bu noktada Thales maddeyi canlı bir şey olarak değerlendirmekte olduğu anlaşılmaktadır(Hilav 1995:349) . “Doğa “ felsefesinden hareket eden diğer bir materyalist düşünür de Anaximandros’dur. O’da ilk maddenin sonsuz ve tükenmez olduğunu bildirmektedir. Anaximandros, madde-sonsuz ilişkisini ilk defa ortaya koyarak maddenin sonsuz olduğunu belirtir. Buna göre Anaximandros sonsuz ana madde kavramını geliştirmiştir(Gökberk 2003:21).

İlk maddenin hava olduğu söyleyen, bir başka materyalist düşünür olan Anaximenes ise bütün var olanların havadan meydana geldiğine dikkat çekerek, materyalist düşüncenin gelişimine hizmet etmiştir(Gökberk 2003:22-23). Herakletios da varlık sorunu üzerinde çalışmalar yapan bir filozofdur. Herakletios, varlığın ana maddesinin ateş olduğu ileri sürmektedir. Herakletios maddeci düşünceye bu açıklamasıyla akıl-gözlem-madde bağlamında katkı sağlamış olduğu görülmektedir (Gökberk 2003:24). Parmenides ise Yunan felsefe geleneğinin “mantık ve dialektiğinin babası” sayılmaktadır. Parmenides var olanın bilgisini (doğayı)salt akıl ile açıklama konusunda ilk çalışanlardandır.

Parmenides’e kadar anılan düşünürlerin doğayı açıklamada genellikle deney-düşünmeikili ilişkisini kullanmalarına karşın Parmenides ise akıl ile “varlık üzerinde düşünmekle var olanın niteliklerini türetme” yoluna giderek salt akıl-madde ilişkisinin temellerini atmış olduğu ifade edilebilinir(Gökberk 2003:27).

Pythagorascı felsefe ise sayılardan oluşturdukları bilgileri genelleştirme yoluna gitmektedir. Pythagorascı felsefe, sayıların bütün varlığın ilkeleri noktasına çıkararak, varlığın ana maddesini sayı olarak belirtir. Bu felsefe ekolü, sayılara cisimsel (maddi) bir anlam yükleyerek, materyalistik bakış çerçevesinde varlık değerlendirmesine yönelmekte olduğu söylenebilir(Gökberk 2003:229-30).

Demokritos da atomcu bir bakış açısından hareketle materyalistik düşünüşe katkı sağlamıştır. Demokritos’a göremadde, meydana gelmemiş (yani yaratılmamış),meydana getirilmediği içinde yok olmayacak ve değişmezliğini koruyarak hep kendisiyle aynı kalma özelliğini koruyacaktır. Demokritos maddenin bu özelliklerine sahip olması sonucu, bir de var olanın dışında var olmayana yani boşlukta, uzayda görülemeyen varlıklardan söz etmiştir. Demokritos’un maddenin uzayda bölünemeyecek kadar küçük bölünmesi ve görülemeyecek kadar görünemez hale gelmesi durumunu, artık bölünemeyecek noktaya gelen maddeye ; bölünemeyen (atom) adını vermekte olduğu görülmektedir(Gökberk 2003: 36). Demokritos’un bu madde açılımına göre “gerçek, atomlar ve atomların hareketidir” demektedir. Böylece Demokritos, ruhu materyalistik bir çevrede ele alarak mekanistik bir doğa bilimlerinin temelini atmıştır. (Gökberk 2003:37).Ayrıca Demokritos,maddeciliği,bir düşünce sistemi haline getiren, bu konuda Leupkippos ile birlikte anılan bir yönüde bulunmaktadır(Hilav 1995:349).

Empedokles ise doğa varlıklarının ve olaylarının ortaya çıkışında toprak, su, hava, ateş gibi dört temel maddenin yer değiştirmeleri ve bir araya gelmeleri sonucunda mekanik bir görüş geliştirmiştir.Anaksagoras da var olan her şeyin sonsuz ölçüde küçük “tohumlar” dan oluştuğunu ileri sürerek maddeci düşüncenin gelişmesine katkı sağladıkları görülmektedir(Hilav 1995:349).

Doğa felsefesinin sonlu evren anlayışından başlayarak görünene yani maddi olanı, akıl ve gözlem yoluyla değerlendirmenin bilimsel yöntem olması kabulü 18.yüzyılda, Batı Avrupa’da akıl- madde merkezli aydınlanma felsefesinin oluşmasına neden olmuştur(Gutek 2001:166). 18.yüzyıl Aydınlanma felsefesi, tabiat kanunlarının düzenliliği, sürekliliği ve benzerlik gösterme özelliğini ve salt aklı, bilimsel bilgi üretmenin temeli olarak kabul etmiştir (Şimşek 2007:224). Bu bağlamda Batı medeniyeti bakımından aydınlanma, Batı’daki felsefi düşünce içinde dikkate değer bir değişmeyi ve gelişmeyi ifade etmektedir. Aydınlanma düşüncesi, fiziksel dünyanın tabiat yasalarını sosyal dünyaya uygulanabilir gibi kabule dayalı fikir üzerine geliştirilmiştir(Ritzer1988:10). Böylece vahye dayalı din anlayışı, irrasyonel olarak değerlendirilme sürecine girmiştir(Ritzer1988:10). Aydınlanmanın ortaya koyduğu madde merkezli doğa felsefesi, etkisini, Batı medeniyeti merkezli düşünce adamlarının ateist veya deist anlayışın içine girmelerine sebep olmuştur. Batı medeniyet değer merkezli bu düşünürler, akıl- madde ilişkisini kutsayarak, vahye dayalı Hıristiyanlıktan nefret eden bir tavır içinde girmiş oldukları gözlenmiştir. Yine bu düşünürler, doğa felsefesi anlayışı etkisi ile maddeci evren anlayışı bağlamından hareketle dini düşüncenin, insanlığın ilerlemesinin önündeki en büyük engel olduğunu ifade etmişler ve akılı kutsamışlar ve onu yeni pagan haline getirmişlerdir( Bolay1988:xxvı). Böylece inanç ve dine karşı çıkarken, aynı zamanda “akıl ve bilime sarılan aydınlanma düşüncesi, Tanrı’nın evrene müdahalesine kesinlikle karşı çıkmış ve bilimin gerektirdiği kendi içinde kapalı ve düzenli bir sistem olarak evren görüşünü benimserken, Tanrı’yı en iyi durumda bir seyirci durumuna indirgemiş” olduğu anlaşılmaktadır(http://felsefetarihi.net/18yy.htmS:18:50).

19.yüzyılda ise doğa felsefesi, aydınlanma felsefesini yorumu üzerine pozitivist felsefe ve onun insan-toplum görüşünü geliştirmiştir (Şimşek 2007:224). Materyalist toplum anlayışı ve buna bağlı gelişen insanın tavır, tutum, davranışları ve zihniyet dünyası, pozitivizm ile çepeçevre sarılarak liberalist –kapitalist toplum ve onun geliştirdiği girişimcilik hep bu silsile yolu ile belirmiş olduğu söylenebilir(Şimşek 2007:238).

Batılı insanın materyalist, rasyonalist ve mekanistik anlayış ile güce sahip olma tutkusu; hem iç dünya hem de dış dünya da biricik “değer” seviyesinde konumlandırmıştır(Şimşek 2007:213). Bu durumun ise doğa felsefesinden hareket eden Batı toplumunda toplumu, insan =madde bağlamında “tek” boyutlu (ekonomi faktörünün başatlığında) düşünen, buna göre sosyal eylem ve sosyal organizasyonu geliştiren bir noktaya nasıl dönüştürdüğü görülmektedir(Şimşek 2005: 140). Batı toplumunda ki doğa felsefe merkezli insan =madde ilişkisi, materyalistik düşünen insan tipolojini, egosantrik ve antroposentrik bir anlayışa sahip girişimcilik tipinin karekteriolojik oluşumunu ortaya çıkardığı görülmektedir.

Egosantrik düşünce, insanın zihninde geçen şeylerle toplumsal gerçeklikte olanlar arasındaki farkı ayırt edememesi sonucu, başkalarının hatalı olduğunu ve bundan dolayı yanlış yaptıklarını düşünen bir anlayışı içermektedir.

Egosantrik düşünceden daha ileri bir bireyciliği ifade eden antroposentrizm, insanın tanrı yerine kendini koyması bir başka ifade ile kendisinitanrılaştırılması ve insanın tüm hayatın ve onun dışındaki diğer her şeyin temeline bu zihni düşüncesini yani insan merkezciliğinin oturtulmasını ifade etmektedir.(Şimşek 2005: 141). Böylece doğa felsefesinden hareketle materyalistik düşüncenin sonsuz evren anlayışına bağlı zihniyeti gelişen seküler antroposentrik karekterioljiye sahip Batı girişimcisi, kendi gücünü koruma adına insan- gösteriş tüketim ilişkisini popüler hale sokmuştur. Bu yönüyle de, antroposentrik girişimci, insan unsurunu, dünya ölçeğinde tüketim kültürüne yöneltmekledir(Gürdoğan 2008:62). Bu bağlamda homo economicius merkezli popüler kültür zihniyeti bireyi, sonu gelmez bir yarışa yani maddeye hakim olma ve onunla sosyal prestij elde etme materyalistliğine yönlendirmektedir.

Bu durum ise ağırlıklı olarak 19.yüzyıldan bu yana yaygınlık kazanan seküler kültürün, idealistik merkezli bütüncül kültürün yerini tam anlamı ile ve dolduramadı anlamını taşımaktadır. Materyalistik mahreçli seküler kültür, içinde davranış geliştiren antroposentrik girişimcilerin, reklam ve diğer popülerleştirmelerle, tüketici konumunda olan bireyin daha çok harcama yarışına itilmesini teşvik etmesi, bu yolla da, tüketim kültürünün bir hayat tarzı haline dönüşmüş olmasına yol açmıştır. Böylece seküler kültür ile idealistik kültür hesaplaşmasının toplumlar arasında zirve noktasına ulaştığı günümüzde temel sorunu şöyle ifade etmek mümkündür: maddi zenginliğin artması, arzu, tutku gibi duyguların hükümranlığında bireyin sosyal davranışları, tüketim merkezli bir amaca yöneltirken, bu durumun insanın mana(iç) dünyasındaki zenginliğinin eritilmesi sonucu onun maddeleşmeyi içselleştirmektedir(Gürdoğan 2008:64).

 “FARK+CEM= BİRLİK” METODUNUN

ÖZGÜN SOSYAL DÜŞÜNCE AÇISINDAN MİLLİ GİRİŞİMCİLİĞİ İNŞADAKİ ROLÜ

 Fark+Cem = Birlik, Bütünlük, Tevhit’i ifade etmekle bu bütüncül formülasyon, aynı zamanda, bütün ilimlerin/bilimlerin temelinde yer alan temel tabiat kanununu yani ana kanunu ifade etme niteliğindedir. Bu bütüncül “birlikçi” anlayışa göre insanın kâinatta iyi ve kötünün, olumlu ya da olumsuz tasavvurunun, birbirine zıt olan şeylerin birlikte var olmasıyla bir tevhitçi, bütünlükçü kavrayışa sahip olmaktadır. Bundan dolayı “zıtların kaynağı da tektir ve tek varlık anlamında Tevhit mesajına (yani Allah’ın hüviyetinden başka bir hüviyet yoktur) inancına bir teklik (tevhit) anlayışı ile ulaşılmaktadır(Bilgiseven 1990:13-14).

Fark+Cem idraki bağlamında açıklayıcı bir örnek oluşturma adına foton konusu incelendiğinde modern fizik bilgisi, bu fark +cem idrakine yönelik kâinatın ana formülünün her durumu açıklayıcı zenginliğini ve sosyal ile fen bilimlerinin yasalarını ispatlar niteliktedir. Buradan hareketle de toplumsal olay ve olguların açıklanmasında bu idrak kavrayışının, temel bir çözümleme gücünü ortaya koyduğu söylenebilir. Buna göre Foton, “ışık duvarı üzerinde her iki âleme ait pozitif ve negatif kütleleri dengede olan ve ışık hızıyla hareket eden bir birleşimdir. Foton, saniyede yaklaşık olarak 300.000 km. hızla hareket etmek zorunluluğundadır. Fotonun her iki parçacığı kendi âlemleri üzerinde hareket etmektedir”( kaynak:http://www.mihr.com/mihr). Böylece fotonun bir kanadını maddi dünyada(fark alemi), bir kanadı da görünmeyen dünya da (cem, gayb, anti madde aleminde) olan ve “ışık duvarı denilen iki alemi her noktada birbirinden ayıran bir hayali hız duvarı üzerinde uçan bir uçağa” benzetmek mümkündür.”Böylece fotonun kendi içinde devamlı bir duvarın varlığı bulunduğundan koordinatları da aynı fakat iç içe iki alemde her nokta; hem asıl alemdir, hem de karşıt alemi oluşturmaktadır. Bu bağlamda dünya, fark+cem idrakine bağlı kanunları çerçevesinde var olduğundan, fotonun özelliği bu ana kanun işleyişine denk gelmekte olduğu söylenebilir. Yani fotonun maddi(fark) alem, hem de manevi(cemi, görünmeyen) alemin özellikleri ile tekçi bir nitelik taşımakta olması, fark+ cem kavrayışına bağlı ana kanunun; dünyadaki sosyal, beşeri ve fizik bilimlerinin bütününü açıklar bir genel geçerliliğe sahip olduğunu doğrular mahiyette gözükmektedir.

Foton örneğinden de görüldüğü gibi kainat ana kanunu olan Fark+ Cem= Birlik ilişkisi bütn sosyal olayları meydana getiren tarafları açıklama gücüne sahip olduğunu ifade etmek hatalı bir söylem olmasa gerektir. Çünkü:

Dünya veya Dünya hayatı ;Farkı Ahiret ise Cem’ i,

Güç(Ekonomi/Siyasal);Farkı, Adalet ise Cem’i,

Beyin/zeka (maddi akıl); Farkı, Kalp/iman ise Cem’i,

Seküler akıl ; Farkı, Metafizik akıl ise Cem’i

Ekonomi; Farkı, Din ise Cem’i ,

Para; Farkı, İman ise Cem’i,

Beden ; Farkı, Ruh ise Cem’i,

Seküler-Dünyevi Sermaye/Girişimcilik ; Farkı , Metafizik-öte dünya sorumluluğu taşıyan Sermaye/Girişimcilik ise Cem’i,

Finans Kapital; Farkı , Emanet anlayışlı Ekonomi ise Cem’i,

Tüketim Ekonomisi; Farkı, İhtiyacı karşılama merkezli Ekonomi ise Cem’i,

Parti menfaati ; Farkı, Ülke menfaati ise Cem’i,

Irk ; Farkı, Kültür ise Cem’i ifade etmede görüldüğü gibi,

Toplumsal hayatın çeşitli örnekleri, fark+cem = birlik anlayışı bağlamında kainat ana kanununu vermektedir. Oysa böylesi kapsayıcı bir formül bilgi toplumu sürecindeki Batı medeniyet değerlerinde 21.yüzyılda dahi bulmak mümkünlük taşımamaktadır. Batı medeniyetinin sosyal bilim anlayışı insan =madde bağlamında tekçi bir açıklama ile söz konusu Türk toplumunun özgün sosyal bilim sisteminin ancak ve ancak Fark boyutuna tekabül ederek, eksik bir eşya, kâinat ya da epistemik ve ontolojik bakış açısına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum ise Batı modernleşme olgusunun ve onun sosyal bilim öncüllerinin, Türk-İslam medeniyetinin üretmiş olduğu özgün sosyal bilgi ve düşünce sistematiğine karşı oldukça sığlık içerdiği anlaşılmaktadır.

Zamanınızda dünya üzerinde pozitif bilimlerle uğraşan bilim adamlarının fark+cem idrakine yabancı olduklarından(çünkü söz konusu olan bu kesim doğa felsefesi ve ona bağlı bilim anlayışı ile akıl-bilgi(matreyalistik) bağlamında bilgi ürettiklerinden tekçi bakışla bu kavrayışa ulaşamama yetersizliği taşıdıklarından) dünyanın aynı zamanda başka boyutta bir diğer alemi de kapsadığı gerçeğini kabul etme güçlüğü içinde bulunmaktadırlar.
Çünkü bilindiği gibi atomlar, merkezde nükleus ve çevrede elektronlar olmak üzere ak nokta ve kara noktada meydana gelmiştir. Nükleus'un yani merkezdeki çekirdeğin en önemli parçaları proton ve nötrondur. Çevrede ise elektronlar dönmektedir. Dünya üzerinde yüzlerce laboratuarda antiproton, antinötron ve antielektron kesin bir şekilde tespit edilmiştir. Böylece dünyada (fark alemi) proton, nötron elektron oluşumu maddilik çerçevesinde müşahade edilebilirken, fotonun tabiatı gereği görünmeyen alemde (cem aleminde) ise antiproton, antinötron ve antielektronlardan oluşmaktadır. Bu anti parçacıkların varlığı kesindir. Bütün nükleer kimya ve fizik bilim adamları için bu parçacıkların varlığı tartışmasız olarak kabul görmüştür.Fakat aynı bilim adamları, var olduğuna kesinlikle inandıkları bu parçacıkların teşkil edeceği atomlardan oluşacak bir gayb aleminin, bir diğer alemin varlığını kabul etmemektedirler (http://www.mihr.com/mihr ).

Doğa felsefesinin tekçi materyalistik yorumunun ekonomi merkezli düşünen girişimci tipolojisine karşın idealistik felsefenin bütüncül düşüncesine yani sonlu evren anlayışına göre varlık; madde+mana birlikteliği, bütünlüğü çerçevesinde açıklanmaktadır. Bu anlayışta ise girişimcinin zihin inşasını maddi, somut, nesnel,(Fark) ve manevi, soyut, öznel(Cem) değerlerinin birlikteliği, bütüncüllüğü oluşturduğu söylenebilir. Yani Girişimcinin zihniyeti;

Dünyevi işlerle uğraşan zihniyet(maddi/FARK hali)+ Dünya ötesi işlerle uğraşan zihniyet(manevi/CEM hali)= Toplumsal BİRLİĞİ sağlayıcı girişimcilik

formülünün; Türk-İslam medeniyetinin anti-tekelci olan buna karşılık DENGE toplumunu oluşturan sosyal adalet merkezli, her çağda uygulanabilmesi mümkün olabilen değişmelere açık, yenileşmeyi bünyesinde barındıran özgün bir yönü bulunmaktadır (Şimşek 2008:170).Buna göre fark+cem idrakine yönelik zihniyet anlayışının, girişimcisinin etkilediği ticaret ve sanayi hayatı, hep idealistik felsefenin bütüncül anlayışını ortaya koymakta olduğu görülmektedir. Böylece Fark+ Cem=Birlik anlayışı; dünya ve dünya ötesi hayata “eşit” düzeyde önem atfeden “denge” halindeki insan zihniyeti ile formüle edilen bir ideal birey-toplum anlayışını ortaya koymakta ve evrensel ölçüleri de içine alabilme kapasitesine sahip sistemleştirme gücüne sahip olduğu anlaşılmaktadır (Şimşek 2008:170).

Günümüzde fiziki ve sosyal bilimlerin bu temel ilkeyi kabul etmekle birlikte, doğa felsefesinden hareketle materyalist görüş bu kainat formülasyonun ancak sadece fark boyutuna (maddi ) dayalı bir sosyal idrak seviyesinde bulunabilmektedir. Buna göre de sadece fark idrakine dayalı toplum tasarımını geliştirmek, evrensel “birlik” yasasına ters düşülmesi anlamına geldiğinden, Berger’inde ifade ettiği gibigünümüzde, seküler kültür, hâkim batı medeniyet tarafından temsil edilmesine rağmensekülerleşme kuramı”nın geçersizliği vurgulanmaya başlanmıştır. (Berger 2006:381).

Sekülerleşme-modernleşme bağlamından doğa felsefesi merkezli insan zihniyeti ise modern insanı, zamanı, mekanı ve insanı; moderniteye karakterini veren “rasyonalite”, ”konfor”, “özgürlük”, “ilerlemecilik”… gibi kavramlar çerçevesinde ele almaktadır. Böylece modern insan, rasyonel olarak açıklayabildiği şeyleri ancak anlamlı bulabilmektedir. Rasyonel açıklama getiremediği konuları ise irrasyonel bularak kabul etmektedir. Örneğin kader, ahiret, Allah inancı, hep bu doğa felsefesi- materyalist bakış türünden anlama ile ele alınmaktadır (Sifil 2008:9). Bu ise sadece fark (somut, maddi) yönünden hareketle, modern Batı medeniyetinde hâkim sosyal düşüncenin madde merkezli gelişmesine, dolayısıyla da “maddi güç”ü (sadece ekonomiyi, ekonomi merkezli bakışı) merkeze alan liberalist-kapitalist girişimci insan tipinin (homo- econimicus) oluşmasına yol açmıştır.

Sadece Cem faktörünün(farkı dikkate almayan, farksız cem kavrayışı) etkisiyle hareket eden toplumlarda bulunmaktadır. Örneğin Hint toplumları dünya hayatına, maddi objelere önem vermeksizin yani farkı ihmal ederek, sadece öte dünya hayatını merkeze alarak farksız cem anlayışı ile denge toplum ve üretim hayatını kavramaktan uzaklaşmışlardır(Bilgiseven 1992 :12).

Fark ve Cem idrakini birlikte alan Türk toplumunun özgün yapısı, birlikçi düşünceden hareketle insan tipolojisini bu bağlamda, “Ben ve Biz” şuurlarını birleştiren “Ben”*duygusuna sahip olan insanı, “Biz” duygusuyla da donatan yani “Ben”in içinde “Ben ve Biz”i birleştiren, bütünleştiren, birbirleriyle kaynaştıran ve böylece toplumla bütünleşen insan tipi zihniyetini oluşturmuştur(Şimşek 2008: 170-171). Weber bu durumu, İslam’da dini kuralların etkisine bağlı olarak gelişen, onun yönlendirdiği maddi hayat kuralları(seküler kurallar), dünya hayatının yani maddi hayatın basit bir şey olmadığını ifade etmekte olduğunu belirtir(Weber 1978:818). Dolayısıyla maddi(seküler)hayata bakış, sırf farktan hareket edenegoist ve materyalistik homo economicus mahreçli antroposentrik insan gibi düşünmeyen, topluma karşı a-sosyal olmayan, yüksek sosyalleşme özelliği taşıyan tümevarım ve tümdengelimci bir karekteriolojiyi ifade eden sosyaladamın(Bilgiseven1992:81)bakışı hâkimdir. Sosyal eylemleri de bu anlayışın inşa ettiği girişimcinin fark+cem bütünlüğünü ifade eden sosyal eylemlerdir.

Türk toplumunun özellikle 16.yüzyıl idealistik kültür anlayışı sürecinde, özgün kültür yapısı fark+cem idraki ile üretim ve girişimciliği toplumsal birlik ve bütünlüğün sağlanmasın da maddi olgular ile toplumun manevi olgularını birlikçi zihin potasında bütünleştirebilmiştir. Böylece dini, akılcı bir biçimde birleştiren ahi(girişimci)-sufi(tasavvuf) mahreçli sosyal kesimler, sosyo-kültürel yapılarına uygun en gerçekçi üretim zihniyeti anlayışına ulaşarak, aynı zamanda iş ve meslek ahlakına önem de verdikleri gözlenmiştir. Buna göre söz konusu olan ahi- sufi mahreçli toplumun dini ve ekonomik hayatının önder tipleri olan erdemli insanlar, girişim ve girişimciliği toplumsal değişim ve gelişmedeki rollerine oldukça önem vermişlerdir. Toplumun idealistik kültürünü ve onun tevhitçi ruhunu fark+cem idraki ile kavrayıp bunu sistemleştirerek toplumun gündemine dinamik bir şekilde sokan bu erdemlilik vasfına sahip kültür öncüleri,“güzel ahlak” ile “parayı dengeli olarak bütünleştirdikleri görülmektedir(Sayar 1998: 334). Böylece Eski Yunan’dan bu ya medeniyet kurmuş toplumların gerçekleştirmekte ve onu sürekli kılabilmekte en zorlandıkları olgunun para ile inancın aynı yoğunluk” düzeyinde bir arada tutabilme uğraşısı olduğu söylenebilir. Bunu en sistemli geliştirebilen kültür ve toplum yapıları, dünya medeniyetinde lider olabilmeyi gerçekleştirebilmektedirler. Türk toplumunda mana etrafında bütünleşmenin sağlandığı ve buna bağlı olarak 16.ve 17. yüzyıl sürecinde dünya ya yön veren medeniyeti bu insanlar(erdemlilik vasfına sahip girişimciler), Osmanlı toplumsal yapısında para-dindengesinin gereği olarak; iş, üretim, girişimcilik, iş ahlakı-tasavvuf gibi sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel ve sosyo-psikolojik parametrelerden oldukça istifade etmişlerdir(Sayar 1998: 335). Bu metodolojik yöntem çağlar ötesi bir güce sahip olduğundan, 20.yüzyıl başlarında İttihat ve Terakki Partisi, iktidarlarının ikinci döneminde yani 1913 sonrasında, liberal merkezli bir başka ifade ile sadece Fark dan hareket eden politikalardan uzaklaşarak(Şimşek 2008:291), özgün sosyal bilimin geliştirdiği Fark+Cem = Birlik düşüncesinden hareketle MİLLİ GİRİŞİMCİLİĞİ kendi ölçüleri içinde azami düzeyde geliştirmiştir.İttihat Terakki ilk dönem liberal politikaların etkisinde kalarak onun yıkımından sonra Osmanlı’ya 16 ve 17. yüzyılda dünya siyasetine yön veren gücü oluşturan bu temel kanunu, yaklaşık üçyüzyıl sonra yeniden uygulamıştır. İttihat Terakki Fark+ Cem =Birlik anlayışından hareketle, İslamın din- dünya bütünselliğini amaçladığını ifade eden “Beyanül Hak” ve “Sırati Müstakim” gibi İttihat ve Teraki Partisinin ön ayak olduğuı dergilerle, kısa zamanda gelişen milli girişimcilik ve milli sanayiyi, ülkenin makro ölçülerin elverdiği en üst düzeyde oluşturmuştur(Şimşek 2008:293). Buradan da hareketle milli girişimci ve milli sanayi, Cumhuriyet bakiyesine aktarılarak ona, temel teşkil etmiştir(Şimşek 2008:295).

 

KAYNAKÇA

Berger, Peter L. ; Sekülerizmin Gerilemesi, Medeniyetler Çatışmasına Giriş, Der:M.Yılmaz, Vadi Yayınları, 2006, Ankara.

Bilgiseven, Amiran Kurktan ; Sosyolojik Açıdan İslamiyet ve İslami Kavramlar, Filiz Kitapevi, 1992, İstanbul.

Bilgiseven, Amiran Kurkta ; Türkiye’de Sosyal Çözülme Tehlikesi, Filiz Kitapevi, 1990,İstanbul.

Bolay, Süleyman Hayri ;Tabiat Kanunlarının Zorunsuzluğu Üzerine,

Batı, Klasikleri, Çev: H.Z.Ülgen, M.E.G.S.B.Yayınları,1988,İstanbul

Hilav, Selahattin; Felsefe Yazıları, 2.Baskı, Cogito, Yapı Kredi Yayınları, 1995, İstanbul.

Gökberk, Macit. Felsefe Tarihi, Remzi Kitapevi, 14.Basım,2003,İstanbul.

Gutek, Gerald L.;Eğitime Felsefi ve İdeolojik Yaklaşımlar, Çev:Nesrin Kale, Ütopya Yayınları, 2001, Ankara.

Gürdoğan, Nazif ;Girişimcilik ve Girişim Kültürü, İGİAD Yayınları, 2008, İstanbul.

Ritzer, George ; Sociological Theory ,Second Edition,By Alfred Knopp,1988, İNC, USA.

Sayar, A. Güner ; Bir İktisatçının Entelektüel Portresi Sabri F. Ülgener, İstanbul, Eren Yayıncılık, 1998.

Sezen, Yümni; Madde Nedir, Maddeci Felsefenin Çıkmazları, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi yayınları No:104,1996, İstanbul.

Sifil, EbuBekir; Modern Müslümanın Zihin Durumu ve Sünnet Algısı, İstanbul, 

Rıhle Üç Aylık İlim, Kültür ve Medeniyet Dergisi, 2008İstanbul.

Şimşek, Osman; Zihniyet Kavramı Ekseninden Batı Medeniyeti ve Antroposentrik Liberalist

Girişimcilik, Kamu-İş İş Hukuku Ve İktisat Dergisi, c.8.S.3,Ankara, 2005.

Şimşek, Osman; Zihniyet Açısından Türk Girişimciliğinin Sosyolojisi, Otorite Yayınları, 2008, Ankara.

Şimşek, Osman; Sabri F.Ülgener’in Zihniyet ve Girişimcilik Anlayışına Bilgi Sosyolojisi Açısında Yaklaşım,

Sabri Fehmi Ülgener; Küreselleşme ve Zihniyet Dünyamız, (Edi;Murat Yılmaz),T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2007, Ankara.

Weber, Max ;Economy and Society 2, Edi by:Guenter Roht and Claus Wittich,University of

California Pres,1978, Berkeley and Los Angeles,California,

kaynak:http://www.mihr.com/mihr/turkce/yazili.shtml (

http://felsefetarihi.net/18yy.htm

Yazarın Son Makaleleri

Sosyal Ağlarda Paylaş

Twitter Facebook Google+ E-mail

Kategoriler

Son Yazılar