“Tevhidi Sosyal Düşünce”

Özgürlükçü Yeni Anayasa Arayışının Arka Planı Üzerine

28 Şubat 1997 sonrasında Türkiye başlayan “Batı”cı unsurlar ile geleneksel değerleri savunan kesimler arasındaki mücadele de özellikle 2007 sonrasında önemli ölçüde geleneksel değerler iktidar olmuş ve 2011 seçiminde ise bu kanadın gücü toplumca kuvvetlendirilmiştir. Özellikle 28 Şubat sürecinden sonra toplumda hızlanan Atatürk’çülük, laiklik, sekülerleşme, başaörtüsü yasağı, yeşil sermayenin tasfiyesi gibi konuları “Batı”cı unsurlar, toplum mühendisliği yoluyla yani liberal-kapitalsit dünyanın değerlerini baskı, korku ve şiddetle dayatmaya çalışmışlardı. Bu kesime karşı geleneksel taraf ise özgürlük, haklar, eşitlik, dini inancını yaşama serbestliği, başörtüsüne hürriyet gibi fikirleri savunarak, “Batı”cı kesime yine liberal-kapitalist değerlere dayalı bir başka cepheden hareketle karşı cevaplar üretmiştir. Bunun sonucunda Türkiye’de jakoben kesimlerin palyatif irtica tehdiitlerine karşı baskı, korku dayatmaları toplumda karşılık bulmamış ve sistem jakoben liberal-kapitalist kesimin kontrolünden çıkarak, özgürlük, insan hakları, sivilleşme, demokrasi, birey gibi liberal-kapitalist dünyanın yumuşak dili ve insani görünen yüzünü temel fikri yol haritası yapan bir iktidar alanı oluşmuştur.

Buna göre Türkiye’de devlet alanında görülebildiği kadarıyla etkinliğini kaybeden jakoben kesim, özgürlükleri sınırlandırarak liberal-kapitalizmin “devletin sistemi” olmasını sağlamışken, bu kesime karşı güçlenerek büyük bir toplum desteğiyle iktidar olan yapıda, liberal-kapitalizmin zihniyet kökenlerinden beslenen bir mantıkla “devletin sistemini” yeni anayasa ile şekillendirmeye çalışmaktadır. Yani giden olarak varsayılanın savunduğu liberal-kapitalist Batı değerleri, yerine geleninde temel savları, Batı medeniyetinin ürettiği “liberal-kapitalist” değerlerden oluşan fikirler manzumesidir.

Yeni anayasa tartışmalarında özgürlük, demokrasi ve insan hakları kavramları temel vurgu noktasını oluşturmaktadır. İktidar, bu vurguyu başta 28 Şubat süreci olmak üzere Cumhuriyet jakobenizminin dayattığı zihniyeti dönüştürmek için her ne kadar kullanıyor olsa da, esasında özgürlük ve insan hakları, liberal demokrasi gibi kavramların ontolojik kökenleri, Türkiye’deki jakoben kesimin kullandığı temel değerler sistemine aittir. Bu nokta Yeni Türkiye’nin oluşması açısından oldukça önemli ve atlanılmaması gereken bir niteliğe sahiptir. Çünkü geleneksel Türk-İslam değerlerine dayalı “özgürlük “, “fert”(ins,üns kökeninden türetilmiş) olan insan tipi ve “haklar” tanımı ile Batı liberal-kapitalist değerlere dayalı “özgürlük”, “birey”(“individual” den gelmektedir)olan insan tipi ve “haklar” tanımı, çerçevesi ve bunların toplum içindeki fonksiyonları oldukça birbirinden ayrı, farklı hatta zıtlıklar içermektedir. Bundan dolayı Türkiye’de geleneksel değerlerin sözcülüğünden hareket eden bir iktidar profilinin, liberal-kapitalist değerlerin insan ve topluma yönelik kavramlarını kullanarak ne kadar yeni, bölgesel güç olunabilinir? sorusunu sorma gereği bulunmaktadır.

İnsan hakları, özgürlük, serbest ticaret gibi Batı liberal-kapitalist zihniyetli kavramların ve bunların uygulamalarının başta Irak, Afganistan, Filistin, Afrika olmak üzere İslam dünyasını ne hale getirdiğinin yanında bugün Batı medeniyetinin lideri durumundaki ABD’nin de “çıplak hegemon” haline dönüşmesi, iptidai ordusu olan bir Irak’a yenilmesi, ekonomik darboğaza girmesinde önemli etkileri bulunmaktadır. 

Türkiye şu günlerde yeni anayasa çalışmaları bağlamında devlet organları ile hukukcu akademisyenler arasında görüşmeler yapmaktadır. Bir devletin akademisyen kesimi ile çalışması “bilim devleti” olması adına oldukça hoş ve gerekli bir durumdur. Ancak Türkiye’de mevcut “hukuk eğitm sisteminin” liberal bir model ve zihniyet çerçevesinde yapılıyor olması, hukuk bilimi ile uğraşan kesimin tabii olarak hukuk düşünce sistematiğini bu anlayışa göre biçimlenmesine yol açmaktadır. Türkiye’de 1961 ve 1982 anayasasını yazan hukuçu anlayış ile bugünkü yeni anayasa çalışmalarındaki hukukçu kesimin hukuk sistematiği aynı temelden oluşmaktadır. Bu sistematiğe sahip öncekiler, liberal yapının koruyucusu unsuru olarak jakobenliği öne çıkaran ve devlet egemen bir anayasayı vucuda getirmişlerdir. Buna bağlı olarak liberal-jakobenizmin Türkiye uygulamasının ben merkezliilik, elitizim ve otoriterizmi ortaya çıkardığıda görülmüştür.

Günümüzde aynı hukuk sistematiği liberal değerlerin bu seferde özgürlük ve insan haklarını öne çıkaran bir anlayışla, başta azınlıkların haklarını olması gerekenden daha aşırı bir yorumla öne çıkararak, “sosyal birliği, milli bütünlüğü” bozucu bir sosyolojik ortamın fark edilmeden de olsa ele alınmaya çalışıldığı söylenebilir. Konu sadece hukuki değil milli sosyolojik çerçeveden de ele alınmaya da ihtiyacı bulunmaktadır. Böyle yapılmadan uzaklaşıldığı takdirde iki döneminde araçları ayrı gözükse de temel zihniyet niteliği materyalist liberal değerleri taşıdığı görülür. 

Sonuç olarak Türkiye’nin denenmiş bir hukuk zihniyetinin sistematiğinden kalkarak yeni bir anayasa çalışmasına yönelmesi ile “Yeni Türkiye /bölgesel güç olan Türkiye’ye “ nasıl ulaşabileceğinin iyi muhakeme etmeye ihtiyaçı bulunmaktadır. 

ankarameydani.com 27.09.2011 Salı - 16:29

Yazarın Son Makaleleri

Sosyal Ağlarda Paylaş

Twitter Facebook Google+ E-mail

Kategoriler

Son Yazılar