“Tevhidi Sosyal Düşünce”

Türkiye'nin Yeni Bir Sosyal Bilim Arayışı Üzerinden Nasıl Yeni Bir Siyaset Üretmeli

Dünya tarihi açısından medeniyet değişmelerinin yaşandığı zamanlarda insanlık çalkantı, huzursuzluk, kaos, geleceğe güvenle bakamama, çaresizlik gibi olumsuz duygular içinde bulunmuştur. Sosyal süreçlerde bu duygulara bağlı olarak toplumsalbunalıma girip bu bunalımdan yeni bir denge arayışı ile çıkarak huzura ulaşma çabası içine girmişlerdir.  Büyük medeniyetler ancak bu bunalım sürecinden kendi öze dönüşleriyle kurtulma ihtimallerini taşımaktadırlar. İşte Bizim medeniyetimizde, dünya medeniyetleri içinde en genç, en kapsamlı ve özü itibariyle, yaşanılan zaman dilimine en kolayca uyarlanabilen gelişmeci ve dinamik bir yapısı bulunmaktadır. Mevcut hakim dünya medeniyeti de(Batı medeniyeti),  bir büyük medeniyettir. Bu medeniyet, zamanımızdan yaklaşık 200 yıl öncesinde sistemleşen daha sonra gelişen ve günümüzde de artık tükenme noktasına gelmiş durumdadır. Artık çağı anlayan dinamik insanı inşa edememekte, kurumları kendisini yenileyememekte, yönlendirdiği dünya da; adaletsizlik, düşük ahlaklılık, sömürü zihniyeti ve maddeci(neo-pagancı) dünya görüşü temel göstergeleri haline gelmiştir. Batı medeniyetinin bu temel sosyal ve kültürel çıkmazları; insanı, eşyayı, toplumu ve inancı yanlış, yetersiz değerlendirmesine yol açmıştır. Bu durum ise ile batı medeniyetini, kendisinin dünya iktidarını yeniden koruması adına Hungtinton’un deyimi ile medeniyetler çatışmasına dünyayı sürüklemesine yol açmıştır. Buna göre söz konusu çatışma,  toplumların milli kimliklerini üzerinde kuşkular oluşturarak etnisite sorunu meydana getirme ve böylece milli kimliği çözmek amaçlanmaktadır. Ayrıca milli toplumlar arasında oryantalist zihniyete sahip kendi aydınlarını(yani batılı değerlere inanan okur-yazarlar kesimi), toplumun kanaat önderleri haline getirme gibi hem toplumların içinden hem de dışardan tazyiklerle milli toplumları (hele hele bizim toplumumuz gibi büyük medeniyet özelliği taşıyan toplumları)çözülmeye uğratarak kendi medeniyet savaşını kazanmak amaçlanmaktadır. İşte tam bu noktada batılı değerlerin insanı çürüttüğü, ahlaki yozlaşmayı beslediği, sömürü ve adaletsizliği zirveleştirdiği, kan ve vahşetin hakim olduğu bir bunalımlı dünyada, adalet, sevgi, dayanışma, birlik, bütünlük içerisinde farklılıklara hoşgörü ile yaklaşma onlara hayat hakkı sunma, insanı, eşyayı yer altı ve yerüstü kaynakları sömürmeme gibi bu çağda mum ile aranan değerlerin Türk toplumunun kendine has kültür ve medeniyet anlayışında bulunuyor olması, O’nu tabii olarak yeni aranan lider dünya medeniyetinin önderi kılma ihtimalini güçlendirmektedir.  Ancak sömürü güçler dünyanın aradığı ve bulduğunda 21.yüzyılda huzurla yaşayacağını kestirdiği değerlerin Türk toplumunun milli ve manevi bütünlüğünde bulunuyor olması,  bu güçlerin Türk toplumunda Batılı sosyal bilim anlayışını mecbur edici(sözde çağdaşlık adına) yöntemi kullanarak, milli eğitim yoluyla  Türk toplumunun batılı gibi sömürücü, bencil düşünen insanların inşa edilmesini sağlayarak, insanlığın hasretle aradığı huzur verici bilim toplum merkezli medeniyet anlayışımızın önünü tıkamak, kapatmak istemektedir. Bunu perdelemek içinde liberal ekonominin parametrelerini tartıştırarak, kalkınmanın ve büyümenin şartlarını kendi medeniyet dairesinin zihniyet özelliklerine göre olmasını sağlamakta, liberal sosyolojik bilgi ile kaos içine çekilen toplumumuzun batılı zihni anlayış çerçevesinde millilik-etniklik, din-toplum, din-devlet ilişkilerini çözümler üretilmesine ve liberal siyasal yaklaşımlarla da demokrasi-toplumsal talep, seçkin yöneticiler-halk ilişkisini açıklayıcı bilgileri obskurantizmin içine girmiş aydın kesimi, yönlendirici medya, pozitivist üniversite ve bu zihniyetle inşa edilen üniversite vasıtasıyla amacına ulaşma gayreti içerisindedir.

Oysa Türk toplumunun medeniyet dalgası 200 yıllık batı medeniyetini kapsamından çok daha geniş, derinlikli ve özüne uygun olarak her zaman (çağ) diliminde yorumlandığında insana, topluma ve dünya insanlığına huzur, saadet, adalet ve ekonomik zenginlik sunma kapasitesine sahiptir. Bundan dolayı batı medeniyeti, Türk toplumunun kendi mili ve manevi bilgisini kültürünün özüne uygun olarak öğrenip, geliştirip yeni yorumlarla toplumun önünü açabilecek ve sonuçta dünya ölçeğinde Lider Türkiye’nin oluşmasını engelleme adınamilli ve manevi merkezli sosyal düşünce gelişmesinin önünü tıkamaktadır. Bu milli ve manevi sosyal düşünce birlikteliği;

  • seçkinlerin seçilmişliğini,
  • parti diktoteryasını,
  • emir alan siyasetçiyi,
  • tekelci zihniyete sahip liberal girişimciliği,
  • milli ve manevi kültüre söverek yükselmeyi, ödül almayı, tarihinden ve kültüründen utanan bilim adamını,
  • devletin ve milletin emaneti olan ekonomik ve sosyal kaynakları kendi siyasal ikbali için kullanan bürokratı,
  • milletin bir emaneti olan devlet aygıtı içinde, gruplaşma ile Amerikancı-Avrupacı olan kesimlerin (ama asla Türk milli ve maneviyatçısı olmayan) oluşmasını sağlayan bir toplumsal örgünün meydana çıkmasını engeller. Bundan dolayı Batı medeniyeti için milli ve manevi merkezli sosyal düşünceşüpheli görülmeli, bu yaklaşım, olmaması gereken bir anlayış olarak kabul edilmeli, siyasal yaklaşımlarda, parti programlarında bir bütün olarak mutlaka yer almaması gereken temel bir ilke olarak sunulmaktadır.

İşte obskurantizmin tesirinden çıkabilmiş,  Türk -İslam medeniyetinin  düşünce kavramlarıyla üretilen yeni bir milli ve manevi bütünlüğümüz birlikçi/tevhitçi mantıkla ele alan ;

Sosyolojiye yeni bir bakışı,
Felsefe yeni bir bakışı,
Siyasete  yeni bir bakışı,
İktisada yeni bir bakışı,
Eğitime yeni bir bakışı,
İlahiyata pozitivist çerçeveli olmayan yeni bir bakışı,
Psikolojiye yeni bir bakışı,
Tarih felsefesine yeni bir bakışın ortaya konulması ile

yeni bir sosyal bilim anlayışı; bu temel sorunlara toplumsal ezberi bozucu, toplumsal illüzyondan çıkışcı, sadece iç sorunları çözme sarmalına düşmeme, yalnızca onunla uğraşmama, kendisine dayatılan Batı kültür nosyonu kavramlarıyla toplumun, insanın, dinin, ekonominin, siyasetin sorunlarını çözme tembelliğine ve teslimiyetçiliğine düşmeyen bir milli ve manevi merkezli bütüncül bir toplumsal kalkınma zihniyetini ifade etmektedir. Bu yolla ancak YENİ TÜRKİYE’nin inşası bu bilim dalarının yetiştirmiş olduğu insan tipolojisi ile mümkün hale gelebilecektir. Yoksa bugünkü muhafazakar görünümlü ama pozitivist  sosyal bilim anlayışı ile bilgi üreten, icraat yapan kurum kuruluş ve sorumlu siyasilerle bu işin başlarılabileceği öngörülmemelidir.

Bu mili ve manevi merkezli bakış açısı,21.yüzyıl Türkiye’si medeniyet çatışmasının yaşandığı dünyada, önce Türkiye’ye daha sonrada dünyaya hitap edici evrensel bir çağdaş toplum görüşü olarak ele alınma gereği bulunmaktadır.  Muhtevası milli ve manevi merkezli bütünleştirici, farklılıkları bilip ama onları da hoş görü ile kuşatıcı adaletçi, devlet-millet bütünleşmesini sağlayıcı, anti-tekelci olan böylesi yeni bir sosyal bilim arayışının inşasının gerekliliği, sorunu anlama  ve ona çözüm yolu üretme olarak görülmelidir.

Yazarın Son Makaleleri

Sosyal Ağlarda Paylaş

Twitter Facebook Google+ E-mail

Kategoriler

Son Yazılar