“Tevhidi Sosyal Düşünce”

Türk-İslam ve Batı Medeniyetlerinde Ticaretin Sosyolojisi

Ticaret konusuna sadece iktisadi yönden bakmanın yeterli olmadığı söylenebilir. Ticaret toplumların ekonomilerine konu olmakla birlikte, toplumların kültür ve zihniyet dünyaların göre de şekil almaktadır. Ancak bizler liberal-kapitalist sistemin “ekonomi” bakış merkezli dünyasında yaşamak zorunda bırakılmış insanlar olarak,  eksik değerlendirme anlayışı ile ticarete yaklaşmaktayız. Buna göre genellikle ticaretin, bir toplumun özgün kültür yapısına bağlı olarak geliştiği yani toplumun sosyo-kültürel yapısından beslendi göz ardı edilegelmiştir.

Genellikle liberal ekonomi mantığı içinde ticaret yapan üretici kesimin ticari faaliyetleri, liberal ekonomi mantığı içinde tek faktörlü yani” ekonomi” merkezli düşünülerek, bu konuda bir bilgi ağının oluşturulduğu görülmektedir.  “Ekonomi”  parametresinin etkisinden hareket edilerek oluşturulan bu ağa; akademik çevre, iş dünyası ve diğer sosyal çevrelerinde katılımları yaygın olarak görülmektedir. Oysa toplumdaki  “ticaret” olgusu meselesi, toplumun sadece ekonomik boyutunu ilgilendiren bir konu değildir.  Ticaret, bir toplumsal yapı üzerinde meydana geldi için o toplumsal yapının sadece iktisadi yönü ile değil de kültürel, dini, ahlaki, milli ve manevi bütünselliğin den de etkilenen “bütüncüllük” yönü bulunmaktadır. Bu yön toplum hayatı içinde, o toplumun insanlarının düşünce dünyasında ve gündelik davranışları üzerinde dışlanamaz bir öneme sahiptirler. Bundan dolayı ticaret unsuru, sadece ekonomi parametresi ile almak, meseleye yüzeysel yani “pratik alan” bağlamında bakmayı ortaya çıkarır ki, bu da, bizim toplum tablosunun /fotoğrafının bütünü görüp ona göre politikalar geliştirmemizi engeller gözükmektedir. O halde bu konunun ekonomik boyutunun olması yanında sosyal ve kültürel boyutlarının da bulunduğundan, üst bir analiz seviyesine ulaşmak için,  ticaret-toplum etkileşimini; bir cemiyet hayatının ekonomik, sosyal, kültürel yönlerini de dikkate alan bir yaklaşım içinde ele almanın gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

 

TİCARETİN TOPLUMSAL FONKSİYONU NEDİR?

Konunun ele alınmasına bu temel sorudan başlamanın daha zengin bir analiz gücü kazandıracağı söylenebilir. Çünkü  ticaret toplum hayatında, çok bileşenli yani toplum üzerinde sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yönü bulunan bir olgudur. Aynı zamanda ticaret,  özellikle ön- ortaçağ dönemlerinden( M.S. 5. Yüzyıldan bu yana) dünya ya yön veren medeniyetlerin gelişimlerinin tarihsel arka planlarındaki ana değişim parametrelerinin başında gelmektedir.

Hz. Peygamber(SAV)’in Mekke oligarşik zihniyetli ticaret toplumunda dünyaya gelmesi bu konuda kurmuş olduğu İslam Devleti ve Medeniyet anlayışını bu yapıyı devirerek inşa etmesi, bize Ticaretin sadece ekonomik bir olgu olmadığını açıkça göstermektedir. Ticaretin ekonomi ile birlikte siyaset, kültür, din sosyal düşünce dünyası gibi çeşitli unsurlarla etkileşim halinde olması gerektiği konusu, Hz. Peygamberin hayatındaki mücadelesinden de anlamak mümkündür. Hz. Peygamber (SAV), Mekke’de ticaret ile hayata atılıp, risk almayı ve değişik toplum yapılarını, insanları ve farklı kültürleri tanıması hep ticaretin sosyolojik etkisine bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Hz Peygamber bu noktada “Eğer Allah cennettekilerin ticaret yapmasına izin verseydi, bunlar kumaş ve baharat ticareti yapardı” (Braudel 1993:498) ve “rızkın onda dokuzunun ticarettedir “ diyerek, ticareti övmüş toplum hayatının temel bir dinamiği olarak görmüştür. Bu noktada İslam üretim tarzının Allah’ın kulu olan  “insan” varlığını  “sevgi, rahmetle bakış” duygusunu merkeze alarak, “ onun aç kalmasını önlemek” adına “tüketim-üretim- tüketim” formülasyonu çerçevesinde ticaret, girişimcilik ve üretim sürecini ortaya koymuştur. Yani önce Allah’ın kulu olan insan aç kalmamalıdır. Bu noktada onun aç kalmasını önleyici olarak tüketimi karşılanmalıdır. Bunun sağlanabilmesi için ise ikinci sırada üretim yer almaktadır. Bu üretilen ürün, tekrar insanın ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak onun tüketimine sunulur. Bu noktada modern Batı medeniyeti ise liberal-kapitalist olan sermaye sahibi bireyin varlığını, onun “güç “ edinmesini ve kazanmasını merkeze alarak onu kudretli/tekelci kılacak olan “üretim-tüketim- üretim” formulasyonu çerçevesinde ticaret, girişimcilik ve üretim faaliyetini geliştirdiği söylenebilir(Tabakoğlu 1987:47). Bundan dolayı İslam sistemi, günümüzdeki liberal-kapitalist sistemde olduğu gibi” insanı ekonomi için değil ekonomiyi insan için kullanmak” isteyen bir anlayışa sahiptir. Bundan dolayı, ticaretin zihniyet temeli de bu noktada sömürü ve tekelleşmeyi oluşturmak değil de, insan refahının sağlanmasına hizmet eder tarzda bir sosyal anlayışa sahip olduğu söylenebilir(Tabakoğlu 1987:96). 

İbn-i Haldun,  emek ve çalışmanın ve dürüst ticaretin, toplumsal gelişmenin ve medeniyetin temeli olduğunu ifade ederek, ticaret konusuna sadece ekonomi boyutundan bakan bir anlam yüklememiştir. Bu noktada ticaret üzerinde ahlak, kültür, din merkezli olan yalnızca dünyevici olmayan bir bakışın daha yerinde olduğuna dikkat çekmiştir(Şimşek 2008:38).

Avrupa ‘nın sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik gelişim sürecinde de toplumsal değişimi, gelişimi etkileyen ana parametrelerin başında ticaret gelmektedir. Batı Avrupa’da özgürlük anlayışının yerleşmesinden sonra önce “kentsel ekonomilerin” sonrasında ise “ gezgin ticaretin özgürce yapılması” 16.yüzyıl sürecine değin Batı Avrupa’nın sosyal ve kültürel düşünüşü üzerindeki değişmeyi sağlama da etkili olmuştur. Buna göre Batı Avrupa’nın gelişimini sağlayan önemli unsurlardan birisi kurumsallaşmış ticaret geleneğinin oluşturduğu söylenebilir(Şimşek 2008: 152).   

Ticaretin modern dünyanın inşasında da temel bir konumu bulunmaktadır. Bütün sanayileşmiş ülkeler gelişmelerini ticaret üzerinden hareketle sağlamaya çalıştıkları görülür. Bu noktada modern Batı dünyası; teknoloji, siyaset, diplomasi, bilim, sosyal düşünce yöntemi, eğitim gibi konulardaki kendi derinleşmelerini ticari kazançlarını artırmaya yol açabilecek şeklide yönlendirdiği söylenebilir. Bu bağlamda ticaretin sadece ekonomik yönüne çekilen dikkatler, suni gündem oluşturma olduğu gibi aynı zamanda da onun kültürel, dini, ahlaki topyekün olarak bir ülkedeki sosyo-kültürel toplumsal fonksiyonun işlevini görmeyi de engellediği belirtilebilinir.

Ticareti, sosyo-kültürel toplumsal fonksiyon taşıma açısından dört ana başlıkta değerlendirebiliriz:

  1. Ticaret, girişimci ferdin ekonomik gelir elde etmesini sağlar
  2. Ticaret, ülke ekonomisinin üretim hayatına katkı sağlar,
  3. Ticaret, ülkenin sosyal ve beşeri sermayesini gelişimine katkı sağlar,
  4. Ticaret, Ülke içinde milli kültürün diri tutulmasını sağlayan bir fonksiyon taşıdığı gibi ülke dışında ise siyasal mütekabiliyetin etkinliğinin oluşumunu sağlar.

Ticaretin bir diğer özelliği ise toplumdaki istihdam düzeyi ile doğrudan ilişki içinde bulunuyor olmasıdır. İşsizliğinde bir toplumsal yapı üzerinde bulunuyor olması o konuya da sadece ekonomi merkezli bakmanın yeterli olmadığını ortaya çıkarmaktadır.

Bir toplumda işsizlik meydana geldiğinde onun ekonomik olduğu kadar sosyolojik bir etkiye ortaya çıkarma gücünü göz ardı etmemek gerekir. Çünkü işsizliğin toplumsal hayat içinde ferdin yeterince gelir sağlayamamasına bağlı olarak çeşitli toplumsal sorunlar oluşur. Bunların başlıcalarını;

Aile içi şiddet, bu şiddete bağlı olarak ailenin genç üyelerinin bu durumdan olumsuz etkilenmelerine bağlı olarak onlarda; ahlaki düşüklük, toplumun insafına bırakılmış olarak zararlı madde alışkanlığına yönelişin hızlanması gibi olumsuz etkilere açık olan bunalımlı bir gençlik karakterinin oluşmasına yol açabilmektedir. Yine ticaret ve sanayi üretimi geriliğine bağlı gelişen istihdam sorunu kahve hanelerdeki argo yaşam kültürünü, fuhuşun ekonomik faktorüne bağlı olarak açıklanmasının meşru görülmeye başlanmasına,   bireysel güvenin azalması, geleceğe ümitsiz bakmak gibi toplumun ekonomi ile birlikte, sosyal ve ahlaki hayatındaki çözülmeyi artırıcı etkisi bulunmaktadır(Şimşek 2007:31).

Böylece ticaret, Türk-İslam medeniyetinde toplumun kültür dinamiklerine bağlı olarak gelişen bir yönü bulunduğundan toplumsal değişimeyi ve sosyal gelişmeyi sağlayıcı sosyolojik fonksiyonlaı bulunmaktadır. Bunu Hz.Peygamber Efendimiz(SAV)’in çok küçük yaşlardan başlayan Şam, Yemen, Habeşistan’a yapılan ticaret girişimcilik faaliyetlerinden anlamak mümkündür.  Osmanlı Devletinin manevi kurucusu Şeyh Edebali’nin insan-ı Kamil yönüne ilaveten ahi yani girişimci olması, Osmanlı sanayi devletinin ticaret ve girşimcilik konusunun Osmanlı sanayi devletinin kurucu ana unsurlarını oluşturduğu ifade edilebilinir. Balkanlar fethinde Ahi Baba’ların, dürüst tüccar ve dürüst üretici-girişimci toplumsal roller ile” ticaret-siyaset-fetih” ilişkisini ortaya koymuşlardır.

Osmanlı’nın ortaçap bir devletten cihan devletine yürümesi öncesinde bir ahi şeyhi ve insan-ı kâmil olan Hacı Bayram-ı Veli’de oluşacak adalet merkezli cihan devletinin Bölüşüm konusunu ahilik formunda ortaya koyarak, “lider devlet-ticaret-ahlak toplumu” ilişkisini ortaya koyduğu söylenebilir. Buna karşın Batı medeniyeti ise materyalist değerlere sahip olduğundan, 18.yüzyıldan zamanımızda Afganistan, Irak işgaline değin ticaret, siyaset üretmesinin ana damarlarından birisi ola gelmiştir.

Sonuç itibariyle ticaret, bütün toplumların her çağ sürecinde en önem verdikleri toplumsal konulardan birisi olmuştur. Bu denli toplumla onun siyasetiyle içli dışlı olan ticaret, toplumların değişmesi ve gelişmesi üzerinde söz sahibi olmuştur.

 

KAYNAKÇA

  1. Ahmet Tabakoğlu ; İslam ve Ekonomik Hayat, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 1987.
  2. Osman Şimşek;  Zihniyet Açısından Türk Girişimciliğinin Sosyolojisi, Otorite Yayınları, Ankara,2008.
  3. Osman Şimşek; Türk Toplumu Açısından”İşsizliğe” İktisat Sosyolojisi Eksenli  Yaklaşım”,Ekonometri,İş Dünyası ve Aktüel Dergisi, Ankara, 2007.

Yazarın Son Makaleleri

Sosyal Ağlarda Paylaş

Twitter Facebook Google+ E-mail

Kategoriler

Son Yazılar