ORYANTALİZM VE EMPERYALİZM BAĞLAMINDA KADİYANİLİK VE PARALEL ZİHNİYET
Oryantalizm kavramı , modernleşme paradigmasına bağlı olarak 18. ve 19.yüzyıl süreçlerindeki “sanayi kapitalizminin gelişme döneminin zihniyeti tarafından şekillendirilmiş Amerikalı ve Avrupalıların Doğu araştırmalarını tanımlamakta kullanılmıştır. Bu anlamda doğuculuk, Aydınlanma çağı sonrası Batı Avrupalı beyaz adamın Doğu hakları ve kültürüne yönelik dışarıdan, ötekileştirici, değilleyici ve önyargı dolu yorumlarına işaret etmektedir”(www.wikipedia.org).
Emperyalizm ya da yayılmacılık ise “bir devletin veya ulusun başka devlet veya uluslar üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmaya çalışmasıdır. Etkileyen devlet, etkilenen devletin kaynaklarından "yararlanma" hakkına sahiptir” (www.wikipedia.org).
Batı medeniyetinin modern tarihi temelde; kültürel, ekonomik, siyasi sömürme tarihi ile içiçedir. Ancak Batı, sömürü üzerinden zengin olmasını, oryantalizm ve emperyalizm gibi konulara hiç değinmeden üniversitesindeki akılcı bilgiye sahip olma ve sanki onun üstünlüğü vasıtasıyla sağlandığı anlatılır, durulur. Buna göre Batı medeniyeti kendi zenginliğinin oluşumunu başta İslam dünyasını tarihsel, kültürel ve ekonomik bağlamda sömürerek, dini konularda “işbirlikçileri üzerinden” fitne çıkararak, sahte din adamları vasıtasıyla İslam toplumlarını sömürme çabasına girmiştir. Bu noktada Batı medeniyetinin 19.yüzyıl lideri olan İngiltere, Hindistan’da Mirza Gulam Ahmet(1835-1908) liderliğinde Kadiyanilik /Ahmediye Hareketi üzerinden buradaki yoğun İslam nufusunun sayısal ve kültürel birliğinin dağılmasına yol açmıştır.
Mirza Ahmet Gulam önceleri (1880’ler civarında) İslam’ı diğer dinlere karşı savunduğu gibi birtakım keramet, ilham ve kehanetlerde bulunarak, zamanının “müceddidi” gibi bir görüntü ortaya koyar…” Vahy aldığını bildirmiş; İngiliz Hükümetine de methiyelerde bulunarak kılıçla cihad etmenin gereksizliği üzerinde durmuştur”(Fığlalı 1983: 202).Bu görüşleri yeterince dini bilgi derinliğine sahip olmayan Hint Müslüman kesimince yadırganmamıştır. Bunun üzerine Mirza Gulam Ahmet, 1885 yılında” Allah’ın kendisini Ondördüncü Hicri yüzyılın müceddidi sıfatıyla dinini yenilemek üzere gönderdiğini açıkça ilan eder. Mirza Ahmet Gulam “İngiliz Hükümetine sadık ve bağlı olduğunu sulh ve güven içinde yaşattığından onlara başlarından uzaklaşmamaları için dua ettiğini her fırsatta tekrarlamış” bu konuda ise her durum ve zamanda İngilizlere sadakatini ısrarla ve özenle göstermiştir(Fığlalı 1983: 203).
”İngilizler ve Hıristiyan misyonerler, zayıf karakterli kuvvetli bir iman gücüne sahip olmayan ama Müslüman kesim üzerinde bir etki alanı oluşturmuş Gulam Ahmet gibileri, oryantalistik düşünce ve emperyalizm zihniyeti ile hep kullanılmışlardır. Esasında bu durum, aslından bozulmuş, kültürel kök temelleri sarsılmış hakiki öz yerine batıl düşüncelere saplanmış ve aslından uzaklaşmış olan kadim Yahudilik ve Hıristiyan Batı medeniyeti, İslam’a karşı bu tarz davranışları hep yapagelmiştir. Günümüz itibariyle de büyük oranda karanlık alanlarda bu yıkıcı faaliyetler düzünlenmekte ve geçmişte de Hindistan örneğinde olduğu gibi hep kurgulanmıştır. Böylece pagan Batı medeniyeti bunu her çağda bir yerli işbirliklikçe yapma azmi içinde hep görülmüştür. Türkiye açısından şimdiki durum, bundan pek de farklı gözükmemektedir. Önceleri kadiyanilik Batı medeniyeti(İngiliz- Yahudi medeniyeti) ile işbirliği içinde bulunduğu görülürken bugün için ise Paralel Yapı- Amerikan medeniyeti ilişkisinde bunu görmek mümkün olabilmektedir.
Yine din üzerinden, din adamı görüntüsünde reformcu akademisyenler, dinler arası diyalogculuk ve Pensilvanya sakini üzerinden bir Batı projesi olan İslam’ı protestanlaştırma gayretleri ile Paralel devlet yapılanması , yeni “Gulam Ahmediyye” hareketinin çağdaş örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durumda Hıristiyan –Yahudi geleneği Batı post modern süreçte Türkiye kendi kadim değerleri üzerinden;
-Gençliğini
-Aile yapısını,
-Sermaye ve girişimcilik anlayış ve uygulamasını,
-Sanayisini millilik üzerine kurmasını,
-Eğitim sistemi ve yeni Akademisyen yapısının inşasını,
-Milli ve manevi bütünselci zihniyetten hareket eden medyasını,
-Özgün üniversite yapısını,
-Birlikçi, bütüncül kültür kodlarına dayalı “adalet” anlayışını geliştirerek, liberal demokrasiye karşı ,
karşı bilgi üretmesi ve bunu uygulamaya koymasını,
-Nemelazımcılıktan uzak Milli bürokrasi ve milli ve manevi bütüncüllüğe dayalı gerçek, fedakâr, duyarlı, her an ilahi kameranın kendisini izlediği ve yaptıklarından hesap verecek şuuruna sahip bürokratın inşasını,
gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak;
Bu yeniden yapılanma, toplumun İslam’i bilgi alt yapısını geliştirerek, İslam görüntüsündeki “ikiyüzlü”,”sekülerci zihniyete sahip” din istismarcılarının güvenilmez olduğunun anlaşılması sağlanabilsin. Böylece Gulam Ahmet ve onun gibilerinin her çağa uzanan boyutları artık ortaya çıkamaz olsun. Bu bilinç oryantalizm ve emperyalizme hizmet eden yerli işbirlikçilerinin kendiliğinden ortadan kalması anlamına gelir ki,bu tipler olmasa on bin km uzakta bir Amerika ve onun içindeki unsurlar bu mesafeden kendi başına ülkemize ve medeniyetimize bir zarar vermesi mümkün olamaz.