“Tevhidi Sosyal Düşünce”

CHP’NİN KİMLİK ONTOLOJİSİ VE CUMHURBAŞKANLIĞI TERCİHİNİN ZİHNİYET KÖKENLERİ

CHP, Türk siyasal hayatına Cumhuriyet ile birlikte girmiştir. İlk önce "Halk Fırkası" adıyla kurulan partinin, 1924'te başına  "Cumhuriyet" sözcüğü eklenmiştir.  1935'teki 4. Kurultay'da ise günümüzdeki adı olan "Cumhuriyet Halk Partisi" şekline dönüşmüştür.

  Cumhuriyet ise 1.İzmir İktisat kongresi ile birlikte birlikte başta ekonomik olmak üzere Türkiye’nin sosyal, kültürel ve düşünce dünyasında nasıl bir metodolojinin çizileceğinin işaretlerini veren bir görünüm ortaya koyar.  Buna göre CHP, Batı Pozitivist düşünce temellerinden hareket eden sosyal liberal ve sosyal demokrat siyasi görüşü benimsemiş bir partidir.   Bu noktada pozitivizm ise modern Batı düşüncesinin La-dini veseküler dünya görüşünün sistemleştirildiği bir felsefi düşünce akımıdır.

Pozitivizm;”bilimin doğası konusunda ampirist”(gözlem) bir bakışa ve toplumsal yaşamın akıl-gözlem eşliğinin oluşturmuş olduğu bir modelleşmeyi ifade etmektedir(Marshall 1999: 599).

Modern Batı, kendisini, bu pozitivizm modeli çerçevesinde siyasal görüşünü, sosyal demokrasisini, liberal ve sosyal liberal anlayışını bu la-dini, seküler akıma göre şekillendirmiştir. Bu düşüncenin zihniyet kökeni, Türk toplumunun İslam medeniyet ve Türk kültür anlayışına, inanışına ve zihniyet yapısına tamamen ters gelen bir muhtevaya sahiptir. Bundan dolayıpozitivist sosyal, siyasal, ekonomik ve toplum düşüncesi ve buna dayalı kurumsal zihniyetin, Türk toplumunun hem İslam ahlakına hem de özgün milli kültür anlayışına karşı bir duruşu bulunmaktadır. Buna yönelik yapılanmaların da Türkiye’nin özgün milli +manevi bütünselliğine, dini inanış ve toplum yaşantısına, devlet algısına, insan tipine… yönelik aykırılıkları, zıtlıkları ifade ettiği açıktır.

İslam medeniyeti ve özgün Türk kültür ahlakına bir baş kaldırı niteliğindeki pozitivizm, pozitivist ahlak, pozitivist siyaset, pozitivist mahreçli modern batılılaşma süreçleri ile Türkiye’deki siyasal yapılanmaların, halkının%99’u Müslüman olan bir toplumda siyasal bir karşılığı bulunmayacaktır. Bu noktada benimsemiş olduğu pozitivist geleneğe dayalı zihniyete dayalı siyaset anlayışıyla CHP’nin, Türk toplumunun özgün değerlerine dayalı siyasal, ekonomik, kültürel ve toplumsal makro büyüklük anlamında bir karşılığı bulunmayacaktır. Bundan dolayı seçimlere dayalı siyasal modellerde CHP’nin Türk toplumunun ekseri çoğunluğunu alması beklenmemelidir. Böylece iktidar sorunu daimilik arz etmektedir. Çünkü bu pozitivist gelenek bağlamında CHP, Türk toplumunun İslam medeniyeti, Selçuklu ve Osmanlı geleneğine karşı Batı modelini temsil ederek, hem İslam’a hem de Türk toplumunun anti-Batıcı geleneğine karşı çıkmayı temel inancı haline dönüştürmüş gözükmektedir. Buna göre

CHP’NİN SİYASAL BAŞARISIZLIĞININ ARDINDAKİ zihniyet temellerini şöyle sıralamak mümkün gözükmektedir:

1-   CHP, siyasal metodoloji olarak Batılılaşma ideolojisini ortaya koyan pozitivist düşünceden hareket ederek ;

-       %99’u hakim (dominant)unsur olan Müslüman Türk toplumuna karşın Batı’cılığı,

-        La-diniliği,

-       Sekülerleşmeyi,

-       İslam’a karşı Batı dünyevi akılcılığını,

-       Türkiye’nin, Türk-İslam medeniyetinin eğitim sisteminden uzaklaşmasını,

-       İslam dinini merkezine alan yönüyle Osmanlı karşıtlığını,

-       Özgürlükler ve ozellikle inanc ozgurlugu konusunda halka guven tazelemesi gerektigi,

-       Hangi gruptan olursa bireyin ozgurlugunun savunulmasi ve korunmasi gerektigi,

-       Devletci statukocu muhafazakar yapısından sıyrılmasının gerektigi,

-        Batı demokrasisinde sol parti liderlerlerinin kiliseyle ve dinle uyumlu tavırlar içinde bulunmasına rağmen, Pozitivist CHP’nin bu noktada Batı’dan bile ayrı düştüğü ve bu durumun din karşıtlığı şeklinde görüntülenmesinden uzaklaşması gerektiği,

 

-       CHP’ nin dinle mesafeli olması pratikte CHP’ ye post modern süreçte  ne kazandıracağının ortaya konulmasının luzumu,

-       Dine ve milli kültüre mesafeli olunması siyaseten anlasılır bulunabilse de, her fırsatta karsıt olan bir görüntü sergilenmesinin doğal olmadığının ve bunun günümüz politik realitesi açısından başarısız bir tutum olduğunun görülmesi,

-       Halka karşı elitliği(Çünkü pozitivist felsefenin zihin kökenleri, ırk merkezlilik, jakobenizmi, tabii olarak sosyo-psikolojik anlamda ortaya çıkarır) temsil edecek konuma gelmiştir.

 

2-   CHP, ekonomik anlamda liberal-kapitalist iktisat modelini uygulama isteğini benimsenirken, daha sonraki süreçte Marksist görümüne sahip bir ekonomik anlayışının savunuculuğuna girerek, Türk topluma onun kadim değerlerine karşı ikinci kez yabancılaşan bir konuma düşmüştür. Çünkü başlangıçtaki takip ettiği pozitivist, liberal-kapitalizm zihniyeti, Türk topluma yabancı bir ekonomik ve toplum modeli olmakla birlikte buna ilaveten bir de Marksist model savunuculuğuyla ikinci kez %99’u Müslüman olan bir halka karşı onun zihniyet dünyasından apayrı modelleri savunarak, jakobenizm üzerinden iktidar olma noktasına kendisini geriletmiştir. Bu noktada halkın zihniyet dünyası itibariyle İslam’a ve medeniyet ahlakına ters düşen uygulamalar neticesinde CHP’ye toplumun, bu felsefi, dünyevi değer taşımalarından dolayı güven duymamakta olduğu görülür. Bunun doğal sonucu olarak CHP’nin %25-‘ 28 bandında hep kalması(ağırlıklı olarak), merkez sağ partilerin ise %70 -72 civarında toplum tarafından benimsenmesi CHP’nin Türk toplumun özgün inanç değerlerine karşı Batı pozitivist modernleşmeci tercihinden kaynaklanmaktadır. Bundan dolayıCHP’nin bu metodolojiye devam etmesi halinde hangi kadro ve yönetim işbaşında bulunursa bulunsun,  seçim ve normal yollardan iktidar olma ihtimali oldukça uzak görülmektedir. Çünkü ana sorun CHP’nin Müslüman Türk halkına karşı zihniyet itibariyle la-dini pozitivist metodolojiye göre hareket etmesinden kaynaklanmaktadır.

CHP teorisyenleri de sadece Batı paradigmasından okumalarla siyaset üretip hep aynı pencereden partiye, Türkiye’ye, topluma ve dine baktıklarından bu teorisyenlerin Batı üzerinden çok okuyan ama topluma yabancı bir “kültürel körlük” içinden CHP’ye yapısal değişim ve gelişmeye yönelik bir model sunamamaktadırlar.

 

3-   CHP, bir yandan pozitivist liberal-kapitalist modeli benimseyen bir anlayışla yola çıkıp, halktan uzaklaşırken öte yandan sol devletçilik olan anlayışla “özgürlük” adı altında devlet jakobenizmini benimseyen bir “elitist” hareketle, halka rağmen halkçı bir konumda bulunmaktadır. Bu durum 20.yüzyılın başının sosyolojik şartları içerisinde yeni bir Türkiye oluşturmak açısından, İslam ve Osmanlı geleneğine karşı bir başkaldırı içinde bulunan bir CHP görülmektedir.  Söz konusu bu karşı duruşlar,  o dönem bakımdan CHP’yi hedef ve menfaatleri açısında “devlet partisi” konumuna taşımıştır.  Günümüz post modern dünyasında din-devlet ilişkilerinin hâkim olduğu süreçte dahi, bu İslam ve gelenek karşıtlığı CHP’yi, 20.yüzyıl başındaki pozitivist eksenli konumunun muhafazasına itmiştir. Bu durum ise CHP’yi çağın gerisinde bir siyaset üretmeye yöneltmektedir. Bu siyasetinde günümüz de toplumsal karşıtlığı bulunmamaktadır. Alınan başarısız seçim sonuçlarına göre burada önemli olan  yönetimleri değiştirmek değil, CHP teorisyenlerinin bilgi üretirken post modern yenidünyanın “din-devlet” üzerinde biçimlenmiş olmasını görmemekten kaynaklanan bir hatanın varlığı esas temel olarak görülmektedir.

 

4-   CHP’nin yeni bir kimlik krizine 30 Mart seçimlerinde Ankara Büyük Şehir Belediyesi Seçimi için tercih etmiş olduğu aday konumu, CHP’yi post modern süreçte   “Yapay Melezleşme”nin içine tam olarak soktuğunu göstermektedir. Bu “Yapay Melezleşme” ile başarılı olmak mümkün değildir. Çünkü “Yapay Melezleşme” biraz ondan biraz bundanlığı içeren kendi rengi olamayan “gri” politika üretme aracı olarak belirir. Bundan dolayı CHP Türk toplumun özgün İslam değerleri ile bütünleşen, bu noktadan yeni okumalar yapan bir teorisyen kitlesi ile 21. yüzyılın din-devlet-toplum ilişkilerine çözüm üretmesi mümkün hale gelebilir. Aksi takdirde 20.yüzyılın başındaki parti zihniyeti ile yani modern dönemi la-dini siyaset anlayışı ile 21. yüzyılın din-devlet-toplum entegrasyonuna dayalı dünya siyasal dalga modeline yönelik Türk toplumunun siyaset ihtiyacına cevap vermesi mümkün gözükmemektedir. Bu iki dönem arasında en başında “çağ” farklılığı söz konusu olmaktadır. Buna çözüm olarak İslam’ı medeniyetimizin bir dünya görüşü üzerinde ele alan teorisyenlerle Yeni bir siyaset okuması yapma zarureti bulunmaktadır. Modernist pozitivist okumalarda yer alan, mezhep, ulus-devlet, din, insan

     tipolojisi, eğitim, sanayi- milli kültür, dünya, …gibi sosyal sistemi inşa   

    eden konuları, 21. yüzyılda Türk toplumunun özgün medeniyet

    değerleriyle ele alan bir zihniyet dönüşümü içerisinde “Yeni Bilgi-Yeni

    Siyaset” üretilmesi zarureti bulunmaktadır. Bu siyaset anlayışını da

Alevi vatandaşlarımızın haklarının savunulma adına yapılan vurguyu ülkenin çoğunluğunu oluşturan sünni yurttaşlarımızı da yansıtmaları gerekmektedir. CHP’ nin alevi kardeşlerimizi önceleyerek oy potansiyellerini korumak  istemeleri doğal gözükmektedir. Fakat Sünnileri samimiyetle kuşatarak oylarını arttırmaları da kuvvetle muhtemeldir. Bu noktada “”Anadolu Solu” siyasetini İngiliz İşçi partisinin başarısından kopyalayarak, bu başarı modelini yerli Edebali modeli şekline dönüştürerek, günlük siyasete bu şahsiyeti ve değerleri kurban etmeksizin benimsenmesinin gerekliliği bulunmaktadır.Edebali modellemesini dahi İngiliz sosyal demokrasi başarısının kendi muhafazakârlığına dönüş uygulamasından öğrenerek söylem haline getirmek ve hatta teşkilatların buna bile tahammül gösterememeleri, CHP’nin ciddi bir özgün kültür sorunu yaşadığını ortaya koymaktadır. Bu ve benzeri sorunların aşılabilmesi için İslam ile CHP teorisyeninin arasındaki mesafenin kaybolması gerektiği gibi, CHP teorisyenin İslam düşünce sistematiği içinden okumalar yapma ihtiyacı bulunduğu sorunun ana noktasını oluşturmaktadır.

 

5-   Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise “çatı aday” bağlamında benimsenen adayın İslam’i bir geçmişten gelen bir kimlik olması, bu noktada CHP’nin çok istemese de siyaseten geri düşmemek için bu isme sarılması çok yönlü CHP çıkmazını bir kez daha ortaya çıkarmaktadır. Bu noktada;

-       CHP’nin  “çatı adayı” Ekmelettin İhsanoğlu’nun kamu oyunda tanınma eksikliğini gidermesi endişesinden daha çok toplumun CHP’nin İslam’i bir kimlik görüntüsü veren bir isim üzerinden İslam ile Türk toplumunun İslami hassasiyetleri üzerinden toplum yaşam modeline gerçek bir saygı duyup duymadığına yönelikMüslüman Türk halkın şüphelerini gidermesi gereği çok daha önem taşımaktadır. Çatı adayları E. İhsanoğlu’nun CHP’ye ne getireceğinden daha çok CHP’nin Türk toplumu nezdinde İslam ile ve onun toplum düşlünce modelini gerçekten bir kabullenme içinde bulunup bulunmayacağı E.İhsanoğlu’nun alacağı oyu belirleyecektir. Yoksa E. İhsanoğlu’nun CHP’ye CHP’nin hissesine kendi oyu üstünde bir katkı sağlayacağı pek mümkün gözükmemektedir.

-       Öte yanda, hem 30 Mart Ankara Büyük şehir Belediye Başkanlığı tercihi ile hem de Cumhurbaşkanlığı için Ekmeleddin İhsanoğlu tercihleri CHP’yi aynı zamanda MHP’nin muhafazakâr istedmesi konumuna itmiş ve MHP’den dahi geri bir çağı anlamaktan uzak “kısır siyaset” üretme sarmalı içinde bulunduğunu gösterir olmuştur.

6- CHP’nin Ekmeleddin İhsanoğlu tercihi dahi şunu açıkça göstermiştir ki; 21.yüzyıl din, kültür, ahlak ve medeniyet çağı olacaktır. Cumhuriyet ideolojisinin pozitivist CHP’si dahi siyaseten önemsizleşmemek adına bu dalgadan etkilenerek siyasi tavır ve tercihini ampiristik manada ortaya koymak durumunda kalmıştır.

E.İhsanoğlu’nun laik, Cumhuriyet değerlerine bağlı şeklinde açıklanması dahi bu etkilenmenin meşrulaştırmasına yönelik bir çerçeveyi ortaya çıkarmaktadır. Örneğin CHP 1960-1990 arası Türkiye’sin de dahi böyle İslam kimliğine sahip olarak bilinen bir adayı Cumhuriyet değerlerine bağlı diye   Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterebilir miydi?. Bütün bunlar CHP’nin siyasal anlamda Müslüman Türk Toplumunda kimliksiz, günü birlik, milli ve manevi değerler içerikten yoksun ama muhafazakar görünümlü bir siyaset üretme içinde olduğunu açıkça gösteren “sosyal kimlik dil”idir.

6-Türkiye, Yeni dönemde İslam’i öze dönüşe yönelik kimi algı ve uygulamaların içine girmiş olması, öte yandan çağın sosyal dalgasının da bu yönde gelişmesi, Batı üzerinde özgün değerlere göre gelişen Türkiye’den rahatsızlık oluşturmaktadır. Bu noktada takiyye siyaseti, protestanlaştırılmış zihniyete sahip İslam görünümü, hem kimi siyasal kurumları hem de kimi siyasal şahısları bu noktaya itmek çağın “gri siyasal dil”ini oluşturmaktadır. CHP’nin bu noktada geçmişten bu yana İslam ile ideolojik sorun yaşaması ama günümüz de ise İslam kimliği taşıyan bir aday/lardan istifade etme düşüncesi, siyasal takiyyeyi ihtiva etmiş  gözükmektedir. Bu takiyye hali de 10 Ağustos’tan sonra da beklenen neticeyi ortaya çıkarmaması halinde CHP’nin çok yönlü kargaşa içine girmesini de ortaya çıkarabilir.  Öte yandan bu yönde İslam geleneğinden gelen aday/larında, pozitivist siyaset üreten CHP üzerinden siyasi ikbal için ne tür bir uygulama içinde bulunduklarının toplum vicdanına ikna edici türde açıklama yapma gerekleri de bulunur gözükmektedir.

 

Kaynak

Marshall,Gordon ; Sosyoloji Sözlüğü, Çev:O.Akınhay, D.Kömürcü, Bilim ve Sanat Yayınları, 1999, Ankara.

Yazarın Son Makaleleri

Sosyal Ağlarda Paylaş

Twitter Facebook Google+ E-mail

Kategoriler

Son Yazılar