“Tevhidi Sosyal Düşünce”

Türkiye'deki demokrasinin zihniyet sorunu

Demokrasi eski Yunan’da aristokrasiye karşı “doğrudan demokrasi” yolu ile siyasal hayata girmiştir.

Demokrasi Batı medeniyetinden siyasal, toplumsal gelişiminde feodal toplum, kilisenin baskıcı tutumu, reformasyon, rönesans, Aydınlanma düşüncesi,laiklik, libarel düşüncenin gelişmesi,burjuvazi,sanayi devriminin yeni maddeci toplum anlayışlarını geliştirmesi,sınıflı toplum yapısı, teknoloji,pozitivist düşünce , kapitalizm gibi kavramların, anlayışların zemininde modern zamanlara ulaşmış ve Batı medeniyetinin zihniyet temellerinde gelişmiş, “Batı”lı, Batı merkezli bir kavramdır. Buna göre Batı medeniyeti materyalist merkezli bir anlayışa sahip olduğundan,Batı’lı anlamda demokrasinin zihniyet içeriği de maddecilik taşmaktadır.Yani modern demokrasinin zihniyet kökleri madde merkezlidir.

Demokrasi kavramı analizinde dikkat edilmesi gereken farik vasıf burasıdır. Buradan hareketle demokrasi argümanlarına örneğin maddecilikten bakan bir hak kavramı, maddecilekten bakan bir özgürlük kavramı, maddecilikten bakan bir adalet, seçim gibi kavram ve konulara yaklaşılması gereği bulunmaktadır. Bu noktayı referans alarak demokrasiyi değerlendirmekle buna karşı olarak, doğrudan özgürlük, doğrudan haklar, doğrudan eşitlik gibi kavramları ele alarak değerlendirme yapma arasında çok ciddi yapısal analiz farkı bulunmaktadır. Bu ikinci noktadan demokrasiye bakmak, Batı modernleşmeci söylemin “demokrasi tuzağı” nı oluşturmaktadır. Birinci yaklaşımda demokrasiye şüphe ile bakmayı geliştirdiği gibi, ikinci yaklaşımda “demokrasiden başka çıkış yolu yok , bunun al ve uygula” şartlandırması bulunmaktadır. İşte Türkiye bu ikinci şartlandırmaya tabi tutularak, Batı materyalist medeniyetinin liberal demokrasi anlayışına mecbur bırakılmaktadır.

Modernleşme kuramı Batı dışı toplumların kalkınması için “Batı”nın materyalistik-aydınlanmacı-pozitivist eksenli geliştirdiği ekonomi, siyaset, sosyoloji, felsefe, psikoloji… gibi sosyal bilim alanlarını bilimsellik-akılcılık “büyük anlatısı” ile onlara bu sosyal düşünce ve onun kavramlarını kullanmayı çağdaşlaşma, modernleşme yolu ile dayatmaktadır.

Batı, Batı dışı toplumları yola getirmede, kendi özgün toplum yapısının ürettiği sosyal ve siyasal kavramları kullanmışve de kullanmaktadır. Bu noktada en önemli ikna edici terimlerinden birisi, demokrasi kavramı(ama bu gerçekte Batı’da gelişen materyalistik kültüre dayalı demokrasidir)olmuştur. İşte bu temel kavramla, “özgürlük, adelet, eşitlik, haklar, hukukun üstünlüğü,halkın seçme hürriyeti ve söz hakkının bulunması…” gibi görünüşte insani ama gerçekte kılıf olduğunu liberal Batı dünyasının Batı dışı dünyaya emperyalist, çifte standart davranışlarından gözlemlemek mümkündür. Dolayısıyla Batı demokrasi kavramı güvenilir, mutlak alınıp benimsenecek, ilkelerine kayıtsız,ilavesiz tabi oluncak bir mahiyet taşımamakta olduğu görülmektedir.
Modernleşme kuramı bağlamında modern demokrasiler, doğrudan demokrasiden sonra temsili demokrasiye 18.yüzyıl sürecinden sonra Batı ‘da geçilmiştir.

Bu süreç aynı zamanda Batı Avrupanın kapitalist gelişiminde (Türkiye’de değil) “birey” merkezli burjuvanın,din-akıl çatışmasında laikliği galip çıkararak, demokrasi-laiklik ilişkisi üzerinden bir açılıma yönelmiştir. Gelişen süreçlerde demokrasi, militan demokrasi, kamuflaj demokrasisi gibi çeşitli adlar altında modern toplum olmanın olmazsa olmazı olmuştur.
Batı medeniyetinde gelişen demokrasi, yukarıda da belirtildiği gibi materyalist sosyal düşünce üzerine kurgulandığından liberal zihniyete sahiptir. Buna göre, iktidarın sadece bir kişi veya grup tarafından değil de halkın bütününe ait olduğu söylemine ilaveten halkın özgür iradesi ile kendi yöneticilerini seçmesi, örgütlenme hakkı ve siyasal özgürlüklerin güvence altına alınmasını, Batı’daki hakim kurum olan ekonomik olgusu çerçevesinden hep ele alınmaktadır. Bu manada liberal demokrasi, burjuvanın teşebbüs özgürlüğü üzerine kurulu bir temelden hareketle, özgürlüğün demokrasi yoluyla ekonomik, siyasal ve toplumsal alanda liberal-kapitalist girişimcinin(burjuva) kar maksimizasyonunu sağlamada araçsallık rolü bulunmaktadır.

Bu demokrasi anlayışı seçkinçiliği, otorite kullanmayı (ama bunun son derece insani humaniter terminolojik cümlelerle perdelenmekte ),laikliği, içinde jakoben ulus-devlet siyasal modelini barındırması gibi özellikleri bünyesinde bulundurur. Bundan dolayı demokrasiyi “halk yönetimi yada halkın halk tarafından, halk için yönetilmesi” olarak A.Lincoln tarafından ifade edilmekle birlikte W.Churchill, onu “en iyi ya da ideal” olarak görmemekte sadece, “bilinen en iyi” yönetim biçimi olduğunu ifade etmektedir.

Churcill’e göre modernleşmenin alternatifsiz kavramı olan demokrasinin esasında çeşitli kusurlarının yanında eksiklikleride bulunduğuna dikkat çekmektedir. Popper’da Batı demokrasisinin ancak tiranlığı engelleyecek bir takım özelliklere sahip bulunduğunu belirterek, çoğunluğun yönetime sahip olması şeklindeki bir anlayışının toplum gerçeğinde imkansızlık mertebesinde olduğuna dikkat çekerek, demokrasinin paradoksallığına vurgu yapmaktadır.
Bu çerçevede Türkiye ‘de demokrasinin sorunlu olmasının en önemli nedenlerinden birisi birey merkezli liberal Batı demokrasi zihniyeti ile ben içinde “biz” dayanışmacılığına dayalı Türk toplumunun özgün kültür temellerine bağlı olma farklılığı, din anlayışı, Türk toplumunun liberal-kapitalist Batı’ya göre geleneklerinin oluşturduğu zihniyet temellerinin farklılığıdır.

İkinci nedenin Türkiye’deki ulus-devlet yapısı, onun şekli demokrasi uygulama potasında seçkinçiliği öne çıkaran “asılların yönetimini” sağlaması,buna karşın da halkın kendisinin yönetimden uzaklaşmış/dışlanmış görmesi, hukuk adına teamüller açıklamasıyla, hak çiğnenmesinin demokrasi-elitler yoluyla gerçekleşmiş olmasıdır. Öte yandan elitlerin laikliği kendi iktidarlarına bir zırh yaparak, laiklik adı altında laisizmciliği demokrasi yoluyla koruyarak, demokrasi ve laiklik olarak görünen laisizmcilik ilişkisi süreci, artık bu sorunlu yapının devamının sağlanmasında ki unsurları bütünleştirmiştir.
Böylece Türkiye’de elitis kesimin demokrasinin sorunlu olmasına yol açan en önemli unsurlardan olan demokrasi, öz itibariyle Batı’nın hakim kurumu ekonomi(madde) olduğuna göre

siyasette siyasal gücün(madde) hakim bir kuvvet taşıması,
ekonomide ise, seküler büyük sermaye ile ekonomik gücü(madde) sağlamaya hizmet etmiş olduğu gözlemlenmiştir.
Bütün bunları da özgürlük, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve haklar söylemi ile sağlamış olduğu, demokrasi kavramına zihniyet temelli bakıldığında görülür hale gelmiştir.
Bu açıklamlar çerçevesinde demokrasinin iki ana yönünün bulunduğu ortaya çıkmaktadır.Birinci yönü halka , topluma gizli kalkmış bunu da demokrasi teorisiyle gizleme başarısı sağlanmış olan “öz “ yönü. İkinci yönü ise kılıf içine sokularak seçim, haklar, özgürlük,halkın kendini yönetmesi,hukukun üstünlüğü gibi açıktan görülen kavramların, özü gizlemedeki büyülüyücü retoriğidir.

Sonuç olarak Türkiye’de demokrasi Batı liberal değerlere göre kurgulanıp siyasal terminolojiye aktarılıp , mahalle baskısı ile siyasi hayatın olmazsa olmazları olarak kabul edilmeye mecbur bırakılmaktadır. Bu “olan” demokrasi anlayışı ile Türkiye’de seçkinci elitizm güç kazanarak gerçek iktidar olmuştur, yine bu “olan” demokrasi ile laiklik adı altında laisizmci dayatma topluma hakim kılınarak toplumun Allah, Peygamberi ve diğer kutsalı ile arasının açılmasını sağlamakta başarılı olunmuştur. Yine bu “olan” demokrasi ile seçkinci iktadar-ulus-devlet ilişkisi Türkiye’de suni bir etnik yapının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Mevcut “olan” demokrasi ile anadolu sermayesi protestanlaştırma yoluna yöneltilerek, kültür merkezli milli girişimcilik kırılarak, ekonomide liberal girişimciliğin uluslar arası liberal piyasalara bağımlılığının artırıcılığı başarılmıştır….

Böylesi “olan” Batı liberal demokrasinin uygulamalarından anlaşılacağı üzere, Türkiye’nin yeni bir demokrasi zihniyetine yönelme ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu yeni demokrasi anlayışı yani “olması gereken “ Türk toplumunun bütüncül değerlerine dayalı öz de eşitlikçi, özde adalet merkezli, özde seçkinsizliği besleyen, özde toplum merkezli, özde halkın tamamında Hak’kın tecelli ettiği bir “Yeni Türk demokrasi Zihniyetine” ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak bu yolla 21.yüzyıl Türk toplumunun liderliğinin ortaya çıkması mümkün olabilir. Zaten mevcut demokrasinin hem Türkiye ‘yi uluslar arası alanda azgelişmlikden henüz çıkma noktasında bulundururken, Dış dünyada Irak,Afganistan, Somali, Filistin, … gibi ülkelerde demokrasi adına yapılan müdahalelerin nasıl sonuçlar ortaya çıkardığı aşikar olarak görülmektedir. Gerçekte liberal Batı demokrasilerinin nasıl bir demokrasi serabı oluşturdukları uygulamalı olarak ortaya çıkmaktadır.Butün bu tabloya göre Yeni anayasa çalışmalarının yapılacağı önümüzdeki günlerde yeni anayasanın temel kavramı olan demokrasinin hangi zihniyet temelli kurgulanacağı bir tarihi sorumluluk ve aynı zamanda milli ve manevi değerler bütünselliğini taşıyan halkın önünde sergilenecek bir sınav niteliği bulunmaktadır.

ankarameydani.com 25.08.2011 Perşembe - 11:58