“Tevhidi Sosyal Düşünce”

Neden Dindar Nesile İhtiyaç Duyulur?

Toplumlar kendi kültürel değerlerini korumakla devamlılıklarını sağlarlar. Kültür ise geniş tanımı ile bir toplumu diğer toplumlardan ayıran yaşama tarzıdır. Kültürün dar tanımı da; bir toplumdaki din, dil, tarihi ekonomi, siyaset, hukuk, edebiyat, örf-adetler ve sanatın bütünlüğünü ifade etmektedir. Dar kültür tanımından da anlaşıldığı üzere din olgusu bir kültürün en temel tanımlayıcılarının başında gelmektedir.
 
Toplumlar kendi kültürel değerlerini korumakla devamlılıklarını sağlarlar. Kültür ise geniş tanımı ile bir toplumu diğer toplumlardan ayıran yaşama tarzıdır. Kültürün dar tanımı da; bir toplumdaki din, dil, tarihi ekonomi, siyaset, hukuk, edebiyat, örf-adetler ve sanatın bütünlüğünü ifade etmektedir. Dar kültür tanımından da anlaşıldığı üzere din olgusu bir kültürün en temel tanımlayıcılarının başında gelmektedir. Bundan dolayı kültür bir toplumun sürekliliğini sağlamak için ne kadar önemli ise o kültürün de bunu sağlamada etkin fonksiyon taşıması için o oranda dinden beslenmektedir. Buna göre toplumların sürekliliklerini sağlamaları için din, önemli bir araçsal rol taşımaktadır.

Türkiye dünyanın en önemli jeo-stratejik niteliğe sahip ülkelerindendir. Bu bağlamda bu coğrafyada;
- Selçuklu, Osmanlı, müslüman Türkiye Türklerinin son bin yılının sekiz yüz yılına yakın bir dönemde Mezepotamya’dan Macaristan’a kadar ki dünyanın aktif siyaset alanında, etkin rol taşımaları,
- Batı medeniyetinin “dünya liderliğini” Osmanlı Türklerinden devir almış olması,
- 18.Yüzyıl sonrası hakim Batı medeniyetinini kültür anlayışı “akıl(beyin) ve ekonomiyi” öne çıkarmasına karşın, özgün Osmanlı Türk-İslam medeniyetinin bu coğfafyadaki kültür anlayışı ise “iman(kalp) ve din” den bakışı merkeze alan bir çerçeveye sahip olması gibi unsurlar Batı’nın kendisinde hep kontrol edilmesi gereken Türkiye üzerinde başlıca;

la-dini bir siyasal yaşam,
la-dini bir eğitim,
la-dini genç nesillerin
yetiştirilmesi üzerine kurgulanan bir la-dini/pozitivist, seküler bir sosyal düşünce anlayışı ve bu süreci kesintisiz olarak yöneten jakoben elit kesimler, bu yapının kurulmasında vazife yapmışlardır. Böylece Türkiye’nin özgün değerleri olan “iman(kalp)+din+akıl” bütünselliğinden beslenen bir kültür merkezli neslin yetişmesinin önü kapatılmıştır. Bunun yerine Batı pozitivizminden türetilen seküler bakışlı olan akılsalcılığın ürettiği bir şekilci din anlayışı yaygınlık kazandırılmıştır. Bu ise sözde dini ibadetlerin serbest olduğu Batı jakoben değerli Türkiye’de, örneğin bedenin eğil-kalk şekilciliğinde kalan bir namaz kılmayı, formalist bir ibadet hayatını yaşayan “kuru kalabalık yığınların” oluşmasına izin veren bir mahiyet taşımıştır. Buna göre Türkiye insanlarının % 90’ı dindar(araştırmalar böyle şöylüyor) olan bir ülke ama bu dindarlık, “akıl(beyin)+ ekonomi” merkezli bir dindarlık oluştur. Yani pozitivizmin, sekülarizmin ve jakobenizmin kendi iktidar alanını koruyacak olan bir “kurgu dindarlığı”nın oluşması ve yaygınlık taşıması bu yolla sağlanmıştır. Bu sözde dindar nesil ise, şeklen namaz kılan, ibadet eden ama liberal tüketim kültürüne yönelmekten zevk alan ve dünyevileşerek de saldırgan hale gelen, “ben” merkezli olmuştur. Bu yolla oluşturulan nesil; milli ve manevi toplum menfaatleri ne kadar korursa işte o kadar koruyabilme hassasiyetine sahip olması sağlanmış olacaktır.

Pozitivist akıl “özgür düşünebilen ve eleştirel yaklaşabil”meyi merkeze alan “ben” nesillerin yetişmesini çağdaş düşünce adına gerekli görmektedir. Bu bağlamda “akıl(beyin) ve ekonomi (çıkar merkezli bakış)” bütünselliğinde hareket ederek nesil yetiştirmeyi amaçlar. Batı dışı toplumlar da ise bunu sağlama görevi jakoben elitlere verilmiştir. Böylece yeni nesiller kendi kültürel değerlerinden uzak ona karşı soğukluk ve onu aşağılama anlayışı üzerine yetiştirilerek, kendi kültür dünyasına karşı bir yabancılaşmanın içerisine sokulmuş olunmaktadır. Bunu da “özgür düşünerek” ve kendi kültürünü, sonu aşağılamada bitecek olan acımasızca sorgulayama yolculuğuna çıkartılarak yapılmaktadır. Bu ise bir kültür için kaybedilmiş nesillerinin ortaya çıkmasına ve bu işin kurumsallaşmasına yol açmaktadır.

Türkiye Yeni dönemde kendi özgün kültür paradigması gereğince “iman(kalp)+ din+akıl” bütünselci yaklaşımından hareket ederek yeni neslini inşa etme ihtiyacı bulunmaktadır. Çünkü 21.yüzyıl, Batı’lı düşünürlerinde ifade ettikleri gibi “ din çağı”dır. Bu çağ, anti-pozitivist bir çağ olmaya yönelmiştir. Türk toplumunda Yeni neslin, pozitivist, sekülerizt zihniyetle kurgulanmış olan Y kuşağı ve Z neslinin olumsuzluklarını giderecek türden değerlerine bağlı yetiştirilmesi gerekmektedir. Bunu da bütüncül, sorgulayan( Kur’an’ı Kerim’de ; düşünmezmisiniz?, akletmezmisiniz?, nede az düşünüyorsunuz?, gibi ayetlerle düşünüp kendisine ve çevresine soran, sonrasında aklı ile iman ederek) bir bilim geleneğini ve kainatı okuyan(İlk emir OKU’ dur) bir iman aklına sahip neslin elbetteki pozitivist, seküler, jakoben kesimce oluşturulamayacağı çok açıktır.

Türkiye yeni dönemde düşünen, sorgulayan bir mantığa sahip olunmasını isteyen özgün geleneğinin ortaya koyduğu temel ilkelerden hareket bir nesli oluşturabilmesi için öncelikle;
Öncelikle anti-pozitivist bakış açılı bir ilahiyat eğitimi,
Bu eğitimden yetişen sosyal sorumluluk sahibi başta din öğretmenleri ve sonrasında geriye kalan tüm eğitmenler,
Sadece pozitivist yöntemli düşünme yerine bütüncül düşünmeyi öğrenciye öğreten öğretmen, eğitim müfredatı ve akademik bakışın oluşması, en temelde dindar bir neslin yetişmesi için asgari şartlar olarak belirtilebilinir. Bu dindar nesil yetiştirme algısı günümüz modern dünyasının devletlerinin de en temel kültür ve siyaset problematiğini oluşturmaktadır.
 
ankarameydani.com 02.02.2012 Perşembe - 23:53