Yeni Türkiye'de Muhafazakarlık ve Müslümanlığın Zihniyet Kökenleri
Yeni Türkiye 2007 ile başlayan bir süreç olarak değerlendirilebilinir. 2007, Türk toplum tarihi açısından oldukça önemli bir tarihtir. Sultan, Halife Üçüncü Selim’in bir Fransız kurgusuyla tahtan indirilerek, Türkiye’de başlayan fiili Batılılaşmanın 200. yılının başlangıç tarihidir. 1807-2007 zaman aralığı yani ikiyüz yıllık tarih, ağırlıklı olarak Osmanlı’dan günümüz Türkiye’sine uzanan Batılı liberal-kapitalist, seküler unsurların doğrudan etkin olduğu siyasi,toplumsal dönüşümün tarihi olarak da söyleyebiliriz. 2007, Türkiye’nin iç bünyesinde Ümraniye’de el bombalarının bulunması ile başlayan “Ergenekon derin yapısının” varlığını ortaya çıkarması açısından ayrıca önemli bir tarihtir. Yine 2007, 1807 sonrasında Tanzimat bürokrasisi ve ardından Cumhuriyet jakoben elitizminin devleti kontrolünde tutma açık geleneğinin, Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle, sonlanma sürecine girmeye başladığı tarih olması açısından da önemlidir.
Türkiye 2007 sonrasında;
- Ergenekon derin yapısının varlığını ortaya çıkarmakla,
- Darbecileri ve buna teşebbüs eden üst düzey subayları ceza evine göndermekle,
- 28 Şubat sürecinde başörtüsünü oyun parklarına dahi ” kamusal alan” diyerek almama eğilimi gibi Batıcı, jakoben, liberal- kapitalist, pagan aydınlanma düşüncesi ve pozitivist gelenekten hareket eden sivil ve askeri bürokrasinin tasfiye edilmesiyle,
- Başörtüsünün artık kamudan içeri girmesine,
- Kur’anı-Kerim derslerinin seçmeli hale dönüştürülmesi,
- Katsayı ve İmam hatiplerin yeniden üniversite yolunun açılması gibi sonuçların görülmesine yol açmıştır.
Bu durum Türkiye’de İslam’i hassasiyetlerden harekete eden toplumsal gelişimi ortaya çıkarmıştır. Ancak Gezi parkı olayı, üniversitelerin yeniden karıştırılması gibi olaylar, 2007 sonrasında iki yüzyıllık batıcı bürokrasinin şimdilerde açıktan olmasa da yeniden yapılanma içinde bulunduğunun işaretlerini vermektedir. Bu noktada bu yapının bu konularda zaten çok mahir olduğu bilinmektedir. Osmanlı gibi dini merkezine alan bir devletin gevşeme sürecinde hemencecik içine nüfuz ederek, Osmanlı’dan gözükerek, “Cihan Mefkuresine “sahip bu toplumu her şeye rağmen dahi iki yüz yıl boyunca kontrol etmiş bir yapının bu mücadeleden kolayca havlu atmasını beklemek saf dillilik olsa gerektir.
Bu yapının en temelde, ülkemizde karşı olduğu şey; İslam’dır, İslam düşüncesinin yoğurduğu milli ve manevi şuurdur. Bundan dolayı bu kesim, Türkiye’nin geleneksel değeri olan İslam dini ve onun toplum görüşünün, kurumlarının özgün işleyişinin bu topraklarda hakim olmasını, iktidar olmasını, kendi kavramlarıyla, düşünce sistemini üretmesini istememektedir. “Oyun” bunun üzerine kurulmuş durumdadır. Günümüz sürecinde ikiyüzyıl aradan sonra yeniden geleneksel İslam düşüncesinin Türkiye’de etkin konuma gelmesini bu kesim, sulandırarak, kavramların içini boşaltarak, lüks tüketime dayalı günlük hayatı cazipleştirerek toplumun, düşünce adamlarının ve insanımızın içini boşaltmaya çalışan habis faaliyetleri ortaya koyduğu gözlemlenmektedir. Bu “oyun”ların en başında eğitim ve ekonomik hayat seviyesi yükselmiş Türkiye’nin geleneğini taşıyan insanlar üzerinde dini kavramların içini boşaltarak bir zihin kayması sağlanmaya çalışıldığı söylene bilir.
İnsanlar kavramlarla düşünür, medeniyetler ve sistemeler ise kendi özlerine uygun kavramlarla var olabilirler. Türkiye’de zihin kaymasını oluşturacak kavramların başında “muhafazakarlık” kavramı gelmektedir. Muhafazakarlık sanki İslam dininin dindarlığını temsil ediyormuş gibi gösterilerek, İslam’ın dini gelenek anlayışını dumura uğratmak çabası sergilenmektedir. Muhafazakarlık İslam’ın üretmediği bir kavramdır . Gelişim itibariyle İslam’a yabancıdır.Buna göre muhafazakarlık; İslam dinin dindarlığının hayat tarzı olarak benimsemeyi ifade etmeyen, köken itibariyle Batı’lı, Batı Hıristiyan dindarlığını temsil etme amacıyla Edmund Burke tarafından geliştirilmiş bir kavramdır. E.Burke Aydınlanmanın rasyonalist akılcı pagan düşünce geleneğinin Fransız devrimine yansıyan etkisi sonucu, Avrupa’nın sosyal ve siyasi alanda ortaya çıkan bu düşünceyi hıristiyanlık ve değerlerine karşı bir saldırı olarak görmüştür. E.Burke, aydınlanma düşüncesinin Hıristiyan teslis inancının Tanrısıyla kavgasına karşı, Avrupa Hıristiyan düşüncesini korumak adına muhafazakar düşünce geleneğini ortaya koymuştur. Buna göre muhafazakar düşünce, Batı teslis inancına dayalı Hıristiyanlığının korunmasına yönelik bir mahiyete sahiptir. Dolayısıyla siyasal ve toplumsal alanda muhafazakar düşünce, Hıristiyan Teslis inancı ve onun mantık ve zihniyet kurgusuna göre kurulduğundan mahiyetinde dualite, antropomorfist tanrı inancı bulunmaktadır. Dolayısıyla muhafazakarlık kavramı, İslam ‘a, İslam’ın Tevhit inancına ve müslüman kimliğini temsil etmeye ne muktedir ne de yeterlidir. Bundan dolayı, İslam’ın müslüman insan kimliğini ifade etme anlamında muhafazakar kavramının kullanmak hatalı ve kavram kargaşası oluşturmaktadır. İslam içerisinde muhafazakarlık bakış açısıyla “Müslüman” yerine kullanmak onu “öz”den uzaklaştırmaya yönelik bir çaba olarak görülmesi gerekmektedir.
Türkiye’de jakoben geleneği temsil eden batıcı çevreler, bu dönemde İslam’ın Türkiye’de yükselmesinin önünü tıkamaya yönelik , Müslüman insanı dünyevileştirici bir ince siyaset takip etmiş oldukları söylenebilir. Bu noktada malum batıcı çevreler oldukça mahir durumdadırlar. Çünkü ikiyüz yıldır bu toplumun tepesinde azınlık olarak bulunmalarına rağmen oligarşik bir iktidar sergileme yeteneği göstermiş, toplumun ekonomik kaynaklarını üzerinde belirleyici olunmuş, eğitim sistemini sekülerleştirmiş, dini inanış ve yaşantısı üzerinde baskı kurmuş ve böylece Türkiye’de kendi kurumsal yapılarını kurmuştur. 2007 sonrasında bu kesimin dış görünümünün zaafa uğramış olması, görünmeyen iç yapıda etkinliğinin kolayca kaybedileceğini beklemeyi de yeterince olgun bir düşünce olarak görmemek gerekmektedir. Bundan dolayı İslam’ın,İslam düşüncesinin geleneğinin güncel hayat içerisinde eğitim, girişimcilik, hukuk, siyaset ve müslüman kimliği başta olmak üzere İslam dünyasının kavramları üzerinde muğlak alanlar oluşturularak toplumunun geleneksel değerleri üzerindeki gelişiminin önünü set çekilmesi ihtimaline karşı duyarlı bir duruş gereği bulunmaktadır.