“Tevhidi Sosyal Düşünce”

Yeni anayasa nasıl MİLLETİN ANAYASASI olabilir?

Yeni Anayasanın “MİLLETİN ANAYASASI” Olması için Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar-1

Anayasa, bir devlette yasaların bütünü ifade eder. Bu bütüncül metin, devletin nasıl yönetileceğinden başlayarak, kişi hak ve özgürlükleri düzenleyemeye kadar geniş bir çerçeveye sahiptir. Ancak anayasalar, toplumların sahip olduğu sosyal düşünce dünyasının temel ilkelerine bağlı olarak, o sosyal düşünce dünyasının medeniyet, kültür ve zihiyet anlayışının bilgisine bağlı olarak yazılırlar. Bu konu, mevzu ile ilgiliolarak, Türkiye’de en çok gözden kaçan ve atlanan bir konudur.

Türkiye’de anayasada “şu olsun, bu olsun” gibi başlıklar tartışmaların odağını oluşturur. Hâlbuki bu yönüyle, anayasa da ele alınan konuların hangi kavramlarla içinin doldurulduğu, onun milletin özgün değerlerine uygun düşen mi yoksa ona ters düşün bir mahiyette mi olup olmaması sorusu konunun en önemli meselesini oluşturur. Esasında, bu can alıcı soru anayasa metnine, onun kavramlara nasıl bakması gerektiğine yönelik inşa edici ruhun veren bir tesir taşımaktadır.

Modern sosyolojide toplumsal yapıyı ören beş ana temel kurum ve bir de buna sonradan ilave edilen “boş zamanları değerlendirmeye” yönelik sanayişlemeye bağlı olarak gelişen yeni bir kurum bulunmaktadır. Konumuz açısından önem teşkil eden beş temel kurum ise din, ekonomi, siyaset, eğitim ve ailedir. Bu kurumların her biri, farklı toplumlarda “önder kurum” mahiyetindedir. Bu önder kurumun ana etkisine bağlı olarak diğer kurumlar da ona göre biçim almaktadır. Örneğin Roma’da önder kurum siyaset, Hindistan’da din, Çin’de ailedir.

Modern Batı medeniyetinde ise önder kurum ekonomidir. Bu yapıda herkes ve her şey, dünya mekânında ekonomi için seferberdir. Bütün diğer kurumlar, liberal-kapitalist ekonomik yapının güçlü olmasına hizmet ederler. Bu anlamda Batı’da eğitim kurumu dünya hayatında, liberal-kapitalist karı artırmak için “pragmatis bir eğitim” anlayışını benimser. Yani bireye, her durumda para kazanmayı ve dünyada zengin olmayı amaçlayan bir eğitim anlayışı verilir. Siyaset kurumu ise yine ekonominin emrindedir. Liberal-kapitalist sermayeyi korumak için siyasal hükümetler, bu kesimin gelirini muhafaza etmesine yönelik yasaları oluştururlar. Bu sistemde, sistemin gerçeğinde/özünde, demokrasiyi liberal sermayenin güç ve etkinliğini artırmak ve onu koruma adına savunulduğu söylenebilir. Zaten bu anlam da, Batı’da iki sınıf insan vardır : 1- Birey, 2- Emeğini Ücret karşılığında satan vatandaş olan insan yani durakta otobüs bekleyen, temizlik işçiliği yapan kişi… bunlar, Batı sistemine göre birey değildirler. Batı sisteminde homo-ecomicius özelliğine sahip olan birey ise

“Tarihte eşine asla rastlamadığımız, şeytana dahi pabucunu ters giydirebilecek derekede kıvrak zekalı, kavrayışı kuvvetli, vasi ufuklu, bilgiç, aklı fikri geçimi ile kazancına takılı, şehirli “Yeni beşer tipi’dir. Bu yeni beşer tipi, futursuzdur, ataktır, söz hokkabazı, kavram canbazı-yani”bilgiç”(Fr sophistiqué)-,kulağının arkasına dek kire, pasa batmış olmakla birlikte, kılığını, kıyafetini ve istifini bozmayan, feleğin çenberinden geçmiş, cinsiyeti inhiraf etmiş-‘kadınsı erkek’(‘she-man’) yahut ‘erkeksi kadın’(ing’he- woman’)- özellikle İngiliz olan, kuzeyli beyaz adamdır. Bu beyaz adam, kendini yeryüzünün ve tekmil servetinin maliki, beyaz ve kuzeyli olmayan insanların efendisi, hamisi ve velisi ilan etmiştir”( Ş.Teoman Duralı Çağdaş Küresel Medeniyet,Anlamı/Gelişimi/Konumu, Dergah Yayınları, İstanbul,2010.)

Aile kurumu da yine aynı mantığın eseri olarak kendini oluşturan üyelerin birbirlerine ekonomi merkezli bakmasını öğretmiştir. Anna-Baba onsekiz yaşına gelmiş çocuğunu artık para kazanması gerektiğini, evde kalması için bir ücret ödemisine yönelik yükümlülüğünü hatırlatarak, bunun sağlanaması halinde annesinin- babasının evinde kalmayacağını öğretir. Din kurumuda seküler bir mantığa büründürüklerek, dünyada zengin olanın başarı bir birey olabileceğini ifade eder. Böylece bütün diğer kurumlar, hep liberal –kapitalist ekonominin emrine itaat içindedirler.

Ekonomi merkezli Batı sosyal düşüncesine göre Batı sanayileşmiş ülkelerin pek çoğunda yazılı bir metin olarak oluşan anayasa, önder kurum olan liberal-kapitalist ekonomik yapıyı güçlendirecek, onu koruyacak bir medeniyet, kültür ve zihniyet anlayışına göre yazılır. Buna göre hangi sosyal düşünce sistemi bir toplumda hâkim ise o sosyal düşünce sisteminin önder kurum anlayışına bağlı olarak anayasa metninin oluşmakta olduğu söylenebilir.

Türkiye’de ise Cumhuriye öncesinde önder kurum dindir. Cumhuriyet döneminde ise liberal-kapitalist modelin benimsenmesine bağlı olarak ekonomi olmuştur.
Türkiye,19.yüzyılda itibaren, giderek artan bir hızla Batı medeniyeti ve liberal-kapitalist modele doğru aşama aşama yönelişe sevk edildi. Bu proje, “Batılılaşma-modernleşme” ikilisinin etkisine bağlı olarak Cumhuriyet, kapitalist ekonomik modeli benimseyerek sanayileşmiş Batı medeniyetinin pozitivist sosyal düşünce sistemine bağlı olarak özelikle 1924 sonrasında giderek daha da Batı değerlerine dayalı bir bir sosyal düşünüşe yönelmiştir. Liberalist-kapitalist Batı medeniyetinin sosyal düşünüşünün temelinde ekonomi bulunduğundani Türkiye’nin bu modeli benimsemesine bağlı olarak Türkiye’de devlet, toplum ve kurumların ekonominin önderliğinde şekillendirilerek, anayasa ruhunun da bu çerçeveden hareketle oluşmasına yol açılmıştır.

Türkiye’de özellikle 1937’de laikliğin anayasa girmesiyle başlayan süreçte anayasa, giderek libarel –kapitalist sosyal düşünce dünyasının ve onun zihniyet dünyasına göre oluşturulan bir çerçeveye oturtulmuş olduğu görülür. Bu liberal-kapitalist sosyal düşünce dünyasının zihniyet merkezli anayasa yazılımı, özgün değerlere dayalı Türk toplumu ile yönetici jakoben elit, bürokrasi ve liberal-kapitalist Türk girişimcisinin birlik oluşturduğu kitle arasında duygu, düşünce, sisteme bakış ve değerlendirme de apayrı bir farklılık oluşmasını daha da hızlandırmıştır. Çünkü Türkiye’de mevcut anayasayı yazan sosyal düşünce zihniyeti, Batı medeniyeti liberal-kapitalist merkezli bir kavrayışa sahip olduğundan demokrasi, laiklik, insan hakları, özgürlükler, kimlik, milli eğitim… gibi kavramlara doğrudan ve ya dolayı atıflarını, bu zihniyet kurgusuna göre yapmış olmaktadır. Buna göre sözkonusu zihniyetin toplum üzerindeki toplam etkisi, ben ve öteki, halk-aydın, birey(kapitalist sermaye sahibi-vatandaş (emeğini satarak geçinen, sermayesi olmayan), elitist yönetici- yönetilen reaya zıtlıklarını besleyerek, Batı materyalist felsefe ve dualite anlayışının tabii sonucu anayasal mekanizma vasıtasıyla Türkiey’de yürürlüğünü kazanmıştır.

Günümüzde “Yeni Türkiye –Yeni Anayasa” tartışmaları yapılırken, Yeni anayasa yine bu Batı medeniyeti paradigmasına bağlı ilkeler üzerinden türetilen kavramları değerlendiriliş ile mi yapılacak, yoksa Özgün Türk toplumunun sosyal düşünce değerlerlerinden hareketlemi yapılacaktır. Milletin anayasası, sonuçta seçkinciliği, jakobenizmi, türiye için ayrılıkçı olan unsurlarla birlikte halay çekmekte sakınca görmeyen bir seküler sermaye tablosunu ortaya çıkaran seçkinçiliğin anayasasının içinden mi, yoksa bunları dönüştürebilecek yerli bir paradigma geliştirilerek mi yapılacak. Sizce hangisinden hareketle “Milletin Anayasası” yapılmış olunur? Bu “milletin anayasasını inşa edebilecek yerli paradigma nasıl ve ne tür uzmanlardan oluşmalıdır?

www.ankarameydani.com/ 09.08.2011 Salı - 17:20

Yazarın Son Makaleleri

Sosyal Ağlarda Paylaş

Twitter Facebook Google+ E-mail

Kategoriler

Son Yazılar