TÜRK TOPLUMUNA BİR SOSYOLOJİK PROJE OLARAK SUNULAN ? ANNE SÜTÜ BANKACILIĞININ? DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Henüz uygulamaya geçmemiş olan, şu anda üzerine çalışılan ve yakın zamanda uygulanacağı Sağlık Bakanı tarafından açıklanan anne sütü bankacılığı oldukça riskli bir konudur. Bu konuya kısmen şartlı yaklaşma gereği bulunmaktadır. Çünkü daha önceki dönemlerde Türk toplum manevi kültürel yapısına ters düşen zinanın, 11 Mayıs 2005’de yayınlanan resmi gazeteye göre suç olmaktan çıkarılmıştı. Ardından da 7 Temmuz 2006’da resmi gazete de yayınlanan domuz etinin kasaplık et sınıfına sokulmasına yönelik uygulamalar da hayatiyet kazanmıştı.Bu uygulamaların İslam’ın temel esaslarına ters olmasına rağmen, bunların resmikabul ile onanması, söz konusu “anne sütü bankacılığının” İslam medeniyet değerlerini benimsemeyenlerce, bu değerleri benimseyenler üzerinden bir sosyolojik proje olarak sunulduğu fikrini akla getirmektedir. Bundan dolayı İslami değerlere sahip Türk toplumunun sosyal dokusunu etkileyebilecek olan “anne sütü bankacılığına” da böyle bir hassasiyet/şüphecilik içerisinde yaklaşmak zorunluluğu bulunmaktadır. Çünkü “anne sütü bankacılığı” meselesi sadece bir Sağlık Bakanlığı ya da tıpçıların klinik merkezli değerlendirmeleriyle sınırlı kalacak bir konu değildir. Konunun Türk toplum yapısı, toplumun yaşama tarzının İslam’ın emir ve yasaklarına göre şekillenmiş olması, neslin berrak bir şekilde korunarak devam etmesi, bu nesil ile kültürel yapının sürekliliğinin sağlanması gibi meseleleri bünyesinde barındırdığından, konu bütün yönleriyle ele alındığında, Türk-İslam toplum yapımızın sosyolojisiyle ilgilidir. Böylece toplumun özgün sosyolojik özellikleri ve değerlerinden hareket edilerek meseleye yaklaşılması gereklidir. Bu nokta ise anne sütü bankacılığı konusuyla, dayatılmaya çalışılan sosyolojik bir projeden farklı anlamlar içermektedir.
Öte yandan “anne sütü bankacılığının” siyasi ve iktisadi arka planının var olduğu üzerinden hareketle de konuya ekonomi-politik açıdan bakıldığında ise zamanımızda uygulanan “anne sütü bankası, hangi kalkınma planına içkindir”? Bu soru konuya tek boyutlu yaklaşmayı engelleyen bir mahiyet taşır. “Bu yüzden küresel iktisadın, canlı parçalarını (kan, doku, hücre, organ, embriyo, sperm, yumurta vb.) metalaştırma sürecine anne sütünü de dâhil eden büyük planını görmek zorundayız. Hem materyal hem de pratik süreç bakımından organik imkânlar sunan süt annelik kurumu yerine, yabancılaştıran, metalaştıran, finansallaştıran “banka” tercihini ancak o zaman “anlayabiliriz”(http:// www.zaman.com.tr 10 mart 2013 14:30). Bundan dolayı konunun küresel finans anlayışının “banka “ merkezli kavramsal yaklaşımını da ayrıca sorgulanması gereken bir yönü bulunduğu söylenebilir. Böylesi bir yaklaşımın içinde Türk-İslam toplumunun dini hükümleri, kültürel yapısı, klinik tıp ve halk sağlık merkezli görüşlerden istifade, ekonomi-politik, neslin korunması gibi konuların bakış açılarının bütünselliği çerçevesinde değerlendirilmesi gereği bulunmaktadır. Yani temeli İslami değerler potasında, diğer faktörlerin ortak etkisini göz önünde tutan bir yaklaşımın benimsenerek konunun çözümlemesi gerekmektedir.
Anne sütü bankacılılığı meselesine bakışta bir diğer önemli konuda, İslam değerlerinin toplumda korunmasını istediği 5 temel sosyolojik etkiye sahip unsurlar bulunmaktadır. Buna göre bir toplumda(İslam sosyal yapısında);
- Din korunacak,
- Nesil Korunacak,
- Mal korunacak,
- Can Korunacak,
- Akıl (müspet düşüncenin hakimiyeti bağlamında) korunacak.
Görüldüğü gibi İslam toplumunun değerleri açısından 5 temel ilkeden biri olan nesilin özellikle korunması gerekmektedir. Buna göre “neslin korunması” meselesi, medeniyet değerlerimizin önemle üzerinde durduğu bir konudur. Bu noktada dünyada kültür savaşlarının yaşandığı bir dönemeçte “anne sütü bankacılığı” na daha derinlikli düşünmek ve daha hassas davranmak gerektirmektedir.
Bu bağlamda “anne sütü bankacılığı”nın çok yönlü ele alınması gerekmekte olduğu düşünüldüğünden dolayı, sadece tek bir uzmanlık alanının(Sağlık bakanlığı/Tıpçı çevreler…) görüşleri üzerinden konuya yaklaşmamanın gereğini ortaya koyarak, meseleye “bütüncül” etkiler üzerinden yeni teklifler ile yön vermek gerekli bulunmaktadır.
“ANNE SÜTÜ BANKASININ” EKONOMİ-POLİTİK AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Türkiye 1950’li yıllarda itibaren yani liberal siyasal tercihli sanayileşme sürecine yöneldiğinde yabancı menşeili pek çok firma, toplumun besin edinme türünde değişime yol açan yeni bir propagandayı kullandı. Türkiye’de ilk yatırımını 1952’de yapan margarin üreticisi bir firma ekseninde gelişen propaganda; “hayvansal tereyağın tüketiminin sağlıksız, bunun yerine margarinin tüketiminin daha sağlıklı olduğuna” yönelikti. Bu propaganda da bir kısım tıp doktorları ve medya, toplumu ikna etmede önemli rol oynamışlardı. Görünüşde sağlıklı bir yeni besin türü topluma önerilirken esasında, uluslararası liberal-kapitalist bir firma ya da firmaların, Türkiye’de gıda sektörü üzerinden getirim (rant)elde etmesi sonucunu ortaya çıkarmıştı. Günümüzde aynı tıp çevreleri ve medya tereyağının insan sağlığı açısından pozitif etlilerinin önemini vurgular hale gelmiştir. Bu örnek durumda gösterildiği gibi içinde bulunduğumuz zaman diliminde anne süt bankası konusu da liberal-kapitalizmim ekonomi-politik meselesinden kaynaklanır olarak da görülmelidir. Yine bu noktada kimi tıpçılar, konunun uygulanmasına yönelik olumlu bakışlarını “sanki anne sütünün, annenin bedeni dışında da olsa vazgeçilmezliği ile ilgili vurgu salt “bilimsel” bir gerçekliğe dayanıyormuş gibi” değerlendirmelerinden anlamaktayız. Bundan dolayı bu konuda Diyanetten görüş alınmasını hayretle karşılamaktadırlar (http:// www.zaman.com.tr 10 mart 2013 14:30).
Çocukların beslenmesi elbette hem iktisadî ve toplumsal hem de kültürel ve dinî bir mesele olarak görülmesi gerekmektedir. Bu konular esasında hep bu noktadan tartışıla da gelmiştir. “Bu yüzden siyasî/toplumsal bir tartışma gerçekleşmeden bir oldu bitti ile süt bankasının tesis edilmesi, ciddi bir dayatma olarak” görülmesi gerekmektedir. Çünkü ” çocuğun beslenmesi hep kültürel ve dinî bir mesele olmuşsa da modern devletin doğuşu ile birlikte bebeklerin nasıl besleneceği ekonomi politiğin konusu olmaya başladığı” da bilinen bir gerçek durumundadır.
Bu noktada Kutsal kitabımız dakonuıyu açığa kavuşturan pek çok ayetleri görmek mümkündür. Bunlardan bazıları Bakara Suresi 233. Ayet, Lokman Suresi 14. Ayet, Nisa Suresi 23. Ayetler olarak belirtilebilinir.
Nisa Suresi 23. Ayet ise :
“Size şunları nikahlamak haram kılındı: Anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kardeşleriniz ve karılarınızın anneleri ve kendileriyle zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan olan ve evlenmelerinizde bulunan üvey kızlarınız. Eğer üvey kızlarınızın anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bie günah yoktur. Sulbünüzden gelen (öz) oğullarınızın hanımları ile evlenmeniz ve iki kız kardeşi birlikte nikahlamanız da haramdır. Ancak cahiliyet devrinde geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah gafur (Çok bağışlayıcı) ve çok erhamet edicidir.”
Bu ayete göre ilahıyatçıların açıklamaları şöyledir: Süt emme çağında iken aynı kadından süt emen çocuklar ve onları emzirenler arasında evlenme engelinin oluşacağı hükme bağlamıştır. Peygamber Efendimiz de nesep yönüyle birbirlerine haram olanların, süt emme yolu ile de haram olacaklarını beyan etmiştir(Müslim, Radâ’, 2). Burada söz konusu olan, farklı annelerin sütünün bir bankada korunarak, ihtiyaç sahibi çocuklara verilmesidir. Kaldı ki, Anadolu’da anneler başka çocukları emzirdikleri zaman emzirilen çocuk sütkardeş kabul edilir, yetişkinlik çağına adım attığı zaman evlendirilme olaylarında bu mahremiyet konusuna azami derecede dikkat edilir(http:www.memleket.com, 10 mart 2013 14.00).
Lokman Suresi 14. Ayet ise :
"Biz insana ana basına güzelce davranmasını ve iyilikler yapmasını emrettik. Çünkü annesi onu nice nice zahmetlere katlanarak karnında taşımıştır; sütten kesilinceye kadar iki yıl içinde de onu emzirmiştir. Bu sebeple (Ey insan!) bana şükret, ana babana da teşekkür et. Yargılanıp mükâfatlandırılmak ve cezalandırılmak üzere üzere benim huzuruma döndürüleceksin. "
“Süt, doğuran kadının göğüslerinde oluştuğu için kadın doğası ve Rabbimizin emzirme ile ilgili açıkladığımız Kur'ânî buyruğu ve benzerleri emzirmeyi gerektirmektedir(Bakara 233; Ahkâf 15). Bu sebeple anneler doğurdukları çocuklarını emzirmekle yükümlüdürler. Emzirme Rabbimizin emrini uygulama olduğu i için ibadettir. Yine emzirme günümüz küresel kültürü içinde seküler yaşama ve estetik kaygılara karşı yapılan sevap kazandırıcı kültürel cihadtır. Ayrıca emzirme anne olmanın gereğidir. Ayrıca emzirme, hamilelik ve doğum gibi çocuk üzerinde analık haklarını oluşturan ana sebeplerden biri olarak belirtili”r. Bundan dolayı emzirme, dini vazgeçilmez bir kural olarak toplumsal yapımızda bulunur. Bunun Türkiye’de tıbbı yolarla bankacılığı ağına dahil edilmek istenmesinin, din-toplum-değer çatışmasını ortaya çıkaracak yönü bulunmaktadır.
Doğuran annenin hastalığı, boşanması veya ölümü gibi durumlarda bebeğin süt nimetinden yoksun bırakılmaması için süt annenin aranılması ve bulunarak devreye sokulması da İslam’ın tavsiyesidir (Bakara 233;Talâk 6). Bundan dolayı
İslâm onay verip öğütlediği içindir ki Müslüman Anadolu kültürümüzde de süt analığı bir dinamik kurum olarak varlığını devam ettirmektedir(http://www.alirizademircan.net 10 mart 2013 14:35).
Bütün bunlar anlaşılacağı üzere İslam bu konuda kavram geliştirerek kendi sistemsel bakışını dahi oluşturmuştur. Konu, İslam’da başıboş değildir. Kendi kavramlarıyla her bir kurum açıklanmıştır;
İslâm, neslin korunmasına büyük önem atfetmiştir. Neslin korunmasında kurallar son derece dikkatli bir şekilde konulmuştur. Neslin korunmasında en önemli konulardan birisi de "Anne sütü"dür. İslâm fıkhında buna "Radâ'" denilmektedir. Kelimenin anlamı, çocuğun, annesi veya başka bir kadın tarafından emzirilmesi anlamına gelmektedir.
Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerde konu açık ve net bir şekilde hükme bağlanmıştır. Fıkıh kitaplarında tüm ayrıntıları ile açıklanmıştır. Radâ', terim olarak "bir kadının sütünün emzirme yoluyla ya da başka bir biçimde içilip yutulması" anlamındadır. Konunun her bir aşamasında denk düşen bir kavram(RADA, Rida, karabatü'r-radâ', murdi)bulunduğundan İslam süt annelik meselesinde bütün yönleriyle her bir aşamayı bir kavram ile açıklamakla sistemsel bakış açısını ortaya koymuştur. Bu çok açık bir konudur.
İslam ‘da bu mesele bu kadar açık ve net ölçülerde açıklanırken Böylece konuya sadece Kanun yapma (Yasama) tekniği açısından yaklaşılmakta olduğu görülmektedir. Bu yaklaşım ise dinin bu konudaki temel hükümleri göz ardı etmektedir.
Konu seksenli yıllarda dahi İslam Dünyasında tartışılmış ve 22-28 ARALK 1985 tarihinde Cidde'de toplanan İslam Konferansı Teşkilatının Fıkıh Akademisinde alınan bir kararla "İslâm Ülkelerindeki sosyal yapı içinde genellikle çocuğu doğal biçimde emziren bir sütannenin bulunabileceğine, Batı ülkelerinde de süt bankalarının giderek azaldığına dikkat çekildikten sonra farklı annelerden alınan sütlerin karışımının süt hısımlığı doğuracağı, ancak süt bankasına süt veren annelerin belirlenmesindeki güçlük sebebiyle süt hısımlarının bilinmesinin mümkün olmayacağı, bunun da aralarında evlenme yasağı bulunan kişilerin bu durumu bilmeden evlenmelerine yol açabileceği, süt bankasından süt almanın haram olduğu veİslâm Ülkelerinde süt bankası kurulmasının engellenmesi gerektiği" sonucuna varılmıştır (http.//www.habervaktim.com ,10.03 2013- 13:15).
Sonuç itibariyle “anne sütü bankası”nın Türkiye’de prematüre doğdukları için yılda kaybedilen 6 bin bebeğin hayatını kurtarmaya yönelik olmaktan daha çok liberal-kapitalist uygulamalarına yönelik bir bakış açısının yeni bir ekonomi-politik düzen kurma olarak değerlendirilmeye tabii tutulduğu üzerinden düşünmenin gereği bulunmaktadır (margarin örneğinde olduğu gibi).
SONUÇ
Bağış sütlerin nasıl alınacağı, bağıştan önce hangi testlerin yapılacağı, bu testlerin ücretinin kim tarafından ödeneceği, bankaların nerelerde kurulacağı, özel sektöre izin verilip verilmeyeceği gibi konularda Sağlık Bakanlığının hiçbir açıklaması bulunmamaktadır. Bundan kurumsal olarak bir alt yapının oluşmaması “anne sütü bankası” konusunda bir zafiyet ortaya çıkarması mümkün görülmektedir. Yapılanmanın tam kapasiyete ulaşana dek çeşitli karmaşaların ortaya çıkmasını muhtemel gözüktüğünden bu projeden vazgeçilmesinin en azından fiziki kapasite yetersizlik gerekçesiyle vazgeçilmesi uygun görülmelidir
Nesilleri ifsat edecek, bozacak ve dejenere edecek olan, aynı zamanda büyük bir vebali de beraberinde getiren böylesine riskli bir uygulamanın derhal gündemden çıkarılması ve bu uygulamadan vazgeçilmesi gerekir. Bir diğer husus, süt verildiği anda bebeklerin aynı cins olduğuna dikkat edilse bile, süt veren annenin daha sonra dünyaya getireceği farklı cins çocukları da daha önce sütünü içen çocukla süt kardeş olacağı için bu işin içinden nasıl çıkılacaktır?
Kaynakça