İslam, Batı Demokrasisine Nasıl Bakar?
Dünya siyasetine yön veriş, 18 yüzyılın sonları ve 19. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Türk –İslam medeniyetinden, materyalist Batı medeniyetine geçmiştir. Batı medeniyeti kendince oluşturmuş olduğu siyasetini başta pozitivizm, rasyonalite, laiklik, sekülerizim, modernleşme, sanayileşme, liberal-kapitalizm, liberal-kapitalist girişimcilik, la-dinilik ve doğuya yönelik olarak da oryantalizm ile gerçekleştirmiştir. Batı medeniyeti bütün bunların toplumsal-siyasal alanda kullanılmasındaki ana şemsiye kavram olarak da demokrasiyi ileri sürmüştür. Batı’ya göre demokrasi, teorik söylemde insan hakları ve özgürlüklerin sağlayıcısı, insanların yönetim üzerinde söz sahibi olmalarını sağlayıcı ideal bir modeldir. Oysa uygulamaya bakıldığında Batı medeniyeti, 18.yüzyıl sonlarından itibaren liberal-kapitalizmin sanayileşme yoluyla hâkim olması amacındadır. Yani asıl amaç sermaye merkezli girişimci yapının siyasal iktidarını sağlamaktır. Bunun elde edilmesi içinde demokrasi ana kavramı kullanılmıştır.
İki yüzyıllık Batı tarihine ekonomi-din- kültür bütüncüllüğünden bakıldığında karşımıza sermaye sahiplerinin iktidarlarının korunması, onların “güç” lerinin sağlanabilmesi için demokrasi eşitlik, özgürlük, insan hakları kılıflı siyasal kavramlar olarak kullanıldığı görülür.
Batı siyasal yapısının içinde düşünce özgürlüğü adı altında pek çok konuda tartışmalar yapılmaktadır. Örneğin modern Batı laik iken anti—laiklik tartışılabilinir. Sekülerliğe karşı anti—sekülerlik tartışılabilinir. Rasyonasliteye karşı- irrasyonalite tartışılabilinir. Ancak demokrasi konusu ise onun varlığına, niteliğine yönelik tartışma ise pek ciddiye alınmamaktadır. Çünkü demokrasiyi savunmamak akılsızlık, çağ dışılık, gerilik olarak tanımlandığından genellikle bu konuda aydınlar üzerinde demokrasi dışı söylemi geliştirmeye cesaret bırakılmamaktadır. Batı’nın modernlik, çağdaşlık, gelişme olarak sunduğu demokrasi, Batı’nın öğrettiği gibi Batı dışı toplumlarda da kabul edilerek, modern Batı sistemi bu yolla Batı dışında da uygulmaya geçirilmektedir. Oysa Güç merkezli liberal –kapitalizm, sermaye merkezli girişimcisi, Batı medeniyetinin evrensel siyasal iktidarını demokrasi söylemi ile sağlamaktadır. Bundan dolayı demokrasi; toplum bazında halka değer veriyormuş gibi gözükerek, liberal- kapitalist girişimcisini ve/ya ona bağlı kişileri, seçimler, medya ve sermaye gücü yoluyla halka seçtirterek, küresel tekelci sermaye birikiminin artırmasına yol açabilmektedir. Böylece demokrasi, Batı dışı toplumları Batı’ya bağlayan eşitlik ve hürriyet söylemli bir büyük sermaye sömürü hareketi olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna göre demokrasi Batı medeniyetinin modern zamanlarda sermaye kesiminin yeni sömürüsünü sağlamaya yönelik bir modeldir. Bu konuda Sokrates, Platon gibi idealist Yunan düşünürleri demokrasiyi liyakatsizliği geliştirdiği için eleştirmişlerdir. Çağdaş sosyolog Wright Millsise yeni elit teorileri bağlamında Amerika’da demokrasi çerçevesinde Beyaz saray, Savunma Bakanlığı ve başta silah ve petrol girişimcileri olmak üzere toplumun içinde sayıları az ama etkinliği çok yüksek olan bu kesimler demokrasi vasıtasıyla tarafından yönetildiğine dikkat çekmiştir. Böylece modern Batı’da demokrasinin varlığı, topluma karşı etkin elit sınıfın demokrasi yoluyla varlığını sürdürdüğü anlaşılabilir. Amerikan gelişmiş demokrasi bu üçlü yapı ve onun içinde öncü sermeya kesiminin halk kanalıyla iktidarını sağlayarak, temelde zımni bir oligarşizm yolunu açmaktadır. Buna göre demokrasi en gelişmiş ve modern biçimiyle dahi gizli oligarşizm olarak görülmesi ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı Türkiye’de özellikle çok partili siyasal hayat geliştikten sonra güdümlü demokrasinin varlığı, oligarşizmin zımni yüzünü ortaya koyması demokrasinin bağrıda bulundurduğu gizli oligarşik zihniyetle eklemleşmesi hakkında bir fikir verebilmektedir.
İslam sosyal düşünce yapısında Batı demokrasi ilkeleri yer almamaktadır. İslam, Batı demokrasi anlayışı ile bağdaşmaz. Çünkü Batı liberal demokrasisi, insan hak ve hürriyetlerini söyleminin temeline oturturken, asıl amaç itibariyle de, ekonomik girişimcisinin siyasal alan kanalıyla da zenginliğini devam ettirmeye yönelik sınıflı bir yapıyı beslemektedir. Yani Batı demokrasisi, güce sahip olmayı, sınıflılığı, seçkinciliği, ekonomik sömürüyü, tekelleşmeyi girişimcisinin önderliğinde özgürlük, eşitlik sloganlarıyla sağlayan siyasal süreçleri kurgulamaktadır. İslam sosyal düşünce sisteminde ise adalet merkezli bir dünya tasavvuru, sınıfsızlık, insan olma hakkı, sömürüsüzlük, mülkün girişimcinin hakkı değil, Allah’ın olması gibi ekonomi merkezli düşünme yerine din merkezli düşünerek dünyayı buna göre algılama, … gibi unsurlarla, İslam ile Batı demokrasi anlayışı arasında büyük farkların var olduğunu ortaya koymaktadır. Bundan dolayı günümüzde İslam’ın sosyal konulara bakışını, liberal –kapitalizm üzerinden değerlendirmenin moda olduğu bir devrede özgün olarak İslam ile Batı demokrasi anlayışı arasında zihniyet, muhteva, kültür ve dünyaya bakış açısı gibi pek çok konuda ilişki kurulması mümkün değildir. İslam bu konuda netleşmeyi ortaya koyarken, Batı demokrasisi halka seçme ve seçilme hakkı veriyormuş gibi gözükerek perdeli bir girişimciliği önceleyerek, ikiyüzlü bir siyasal modeli ortaya koymuştur. Zaten bu teorik bakış açısı ve onun uygulamaları bağlamında İslam İle Batı demokrasisinin ilişkinin gerçekte de kurulamadığının göstergesi olarak iki örnek olay verilebilinir:
1- Türkiye’de seçimle işbaşına gelen hükümetleri, darbeler yoluyla alaşağı edilmiştir. Darbelerin nihai sonuçlarına bakıldığında ise, liberal-kapitalist uygulamaların bir adım daha geliştiğinin, modern toplumun gelişiminin bu darbelerle atılmış olduğu görülür. Demokrasi, seçimler yoluyla halkın seçtiklerinin siyasal alandan çekilerek, darbecilere liberalleşemeyi daha da artırıcı yasalar yaptırılarak bir dönem kurgulanmış olur. Bu tamamlandıktan sonra tekrar darbeciler, demokrasi nimetlerine dem vurarak toplumu seçimlere yönlendirmişlerdir. Böylece Türkiye’de darbeler, liberal demokrasinin gelişmesinin, girişimcilik, batılılaşma, sekülerlikliğin daha da gelişmesinin araçları olarak kullanılmıştır. Ardından daha sonra gelen sivil hükümetler, darbecilerin çıkardığı bu yasalar üzerinden demokrasinin faziletlerini savunmuşlardır. Demokrasi(seçimle iktidara gelme)-darbe-demokrasi ilişkisi Türkiye demokrasinin gelişiminde ana trend olmuştur. Bütün bunlarda demokrasi-oligarşizm bulaşıklığını demokrasi potasında eriterek, masum bir demokrasi arayışı kapitalist, seküler girişimci-aydın tipini toplumun önderi haline getirmiştir. Bu ise Türkiye’de demokrasinin siyaset üzerinden liberal-kapitalist ekonomiye bağımlılığını yâda Batı’ya bağımlığını artırmasına yol açmaktadır. Bundan dolayı demokrasi tartışılamaz, ondan şüphe duyulamaz. Buna ilaveten ikinci bir etki olarak da, İslami hassasiyetleri olan Türk toplumu darbe-demokrasi ilişki seti üzerinden özgün İslami değerlerinden uzaklaştırılmış ve kültürel olarak Batılılaştırılması sağlanarak, toplum sosyal çözülme sürecinin içine sokulmuş olmaktadır.
2- Demokrasi, oryantalizme bağlı olarak İslam dünyasında da Batı ‘ya bağlı oligarşik yönetimlerin oluşmasına da yol açmıştır. İslam ülkelerinde darbe geleneği, Batılılaşma, sekülerleşm, laiklik, liberal-kapitalist sermaye zihniyetinin belirleyicilikleri hep bunun göstergesi durumundadır. Örneğin Mısır ‘daki olaylara bakıldığında ise demokrasi ile gelen bir iktidar, İslami hassasiyetleri sahip diye asker-darbe ve Batı demokrasisi eşgüdümünde Mısır’da İslam kesiminin iktidardan alaşağı edilmesine hizmet etmiştir. Demokratik Batı dünyası da buna sessiz kalmıştır. Oysa Mısır’da, seçimle İslami bir yapı, demokrasinin nimetleri olarak gösterilen eşitlik, özgürlük, hürriyet vasıtasıyla iktidara gelmişti. Ama konu İslam olunca bu liberal demokrasi ilkeleri, nedense Müslüman halkın hakkını gasp etmede pek de çağdaş olmadığı, uygulamalara bakarak söylenebilir. Bütün bunlar İslam ve demokrasi arasındaki ilişkisizliğin, demokrasinin eşitlik, özgürlük söyleminin gerçek olmadığı ama sadece liberal girişimcinin siyasal alanda oligarşik yapılanmasına hizmet ettiğini ortaya çıkarmış olmaktadır. Bundan dolayı Batı demokrasi teorisine bağlı olarak İslamı değerlendirmek, Müslüman toplumların siyasal yapılarını buna göre kurgulamalarının yeni bir sömürü ilişkisi olduğunun bilinmesi gereği ortaya çıkmıştır. Buna göre modern demokrasi yerine İslam’ın temel siyasal unsurlarının bütüncül bir hak, adalet, özgürlük ve kul insan merkezli yeni bir teorik kurgusunun ortaya konması gereği bulunmaktadır. Böylece girişimcinin, siyasetin, bürokrasinin, medyanın, din-toplum-devlet ilişkisinin ve diğer unsurların nerede nasıl duracağı özgün olarak ifade edilmiş olunacaktır.