İCTİMAİ SİSTEM ANLAYIŞI BAKIMINDAN TEVHİDİ DÜŞÜNCE
TEVHİT; “Ehadiyyet manasında “birlik“ anlamına gelip, “Kainat Ana Sistem” anlayışına sahiptir. Bu yönüyle Tevhidi Düşünceye dayalı toplum sistem modeli; kıyamete kadar her zaman diliminde her toplum düzleminde “denge/adaletçi toplum yapısını” kuran bir vasfa, ilmi yöntem yoluyla sahip ilahi bir modeldir. “Tevhit “anlayışı “Kainat Ana Sistem”i olma yönüyle, tüm kainatı, gezegenleri buna bağlı olarak örneğin samanyolu galaksisi ve onun içindeki dünyanın oluşumunu ; fizik, astro-fizik, kimya ,astronomi… gibi pozitif ilimler vasıtasıyla örmekle beraber, dünya ve içindeki insan ve diğer canlıların biyolojik yaşamı ve toplumsal yaşamlarını sürdürmeleri için “düşünce yapılarının tamamı” , kainatın sahibi olan ve kuralları koyan Allah tarafından bir “düzen” dahilinde yaratılmıştır. Buna göre Zümer suresi 62. Ayette ; Allah Her şeyi (meta/madde/ilimler/toplum sistemleri/iktisadi kanunlar/ içtimai kanunlar/devlet sistemleri/felsefi düşünce yapıları…) yaratmıştır. Bu yaratılış kainatın içinde her şeyin Tevhit kanunun ilahi “birlik”çi ana sistemine bağlı durumda olduğunu ortaya koymaktadır. Bu noktada tüm ilimler; “içtimai ilimler”, “sağlık ilimleri”, “fen ilimleri”… gibi alanların tamamı yeryüzünde dünya sistemi içinde Tevhit kanununa bağlı olarak gelişir. ALİM esmasını sahip Yüce Allah; tüm ilimleri yaratmıştır. Bu ilimler vasıtasıyla da insanın dünya hayatındaki yaşantısına düzen veren bir yönüyle ilahi imtihana tabi tutmuştur. Bundan dolayı, imtihana tabi tutulan insanın oluşturduğu iktisadi, toplumsal, siyasal, felsefi, psikolojik (nefs ilmi) fiziki, kimyasal, astronomi, biyoloji, mantık, matematik… merkezli tüm ilimleri Allah yaratmıştır. Böylece bu ilimler Tevhidi Düşünceye dayalıdır. İnsanlar ferdi ve içtimai davranışlarını, dünyanın fiziki hareketleri, kainatın işleyiş düzeni gibi tüm unsurlar, ilim ile sistemleştiğinden, bütün ilimler de Allah’dan geldiğinden bu ilimlerin kaynağı ve sistem oluşturucu boyutu dar bir pozitivizm yada pagan salt akılcı aydınlanma düşüncesi değildir. Bunun tam tersi olan Tevhidi düşünce ye dayalı ilim anlayışı ile belirtilen bu unsurlar genel sistem işleyişinde bulunurlar. Bu yüzden modern Batı sistemini salt akılcılık üzerinden oluşturan tüm toplumsal, ekonomik, kültürel ve diğer alanlardaki bilim anlayışı ve kuruluşu eksiktir. Bu kuruluş sistematiğinde eksiklik bulunan modern “bilim” anlayışının kurmuş olduğu medeniyet, toplum ve sisteminin anlayışı da buna bağlı olarak eksiklik taşımaktadır. Bu yönüyle insanlığa huzur değil mutsuzluk, zulüm, adaletsizlik, kahır, sömürü getirmekle birlikte, demokrasi tabanlı oligarşizmede mutlu azınlık, tekelcileşme, antroposentrizm /kendisini tanrı merkezliliğinde görme) halini kazandırmaktadır.
7. Yüzyıl ile 19 yüzyıl arasında dünya sistemine “Tevhidi Düşünce”nin medeniyet ve sistem anlayışı, yön vermiştir. Bu etki bir ucu Türkistan’dan Yesevi bölgesinden öteki ucu Macaristan’daki Gül Baba’ya ve diğer ucu da Barbaros’un Cezayir’ine kadar bir üçgeni temsil eder. Bu zaman aralığında Tevhidi Düsünceye dayalı bu üç kıtada apayrı etnik yapılar, coğrafyalar, üretim sistemleri, bulunmasına rağmen Tevhidi Düşünceye dayalı siyasal akıl , toplum felsefesi, içtimai toplum kurgusu, hukuki yapı, eğitim yapısı, üretim sistematiği ile buralar siyaseten yönetilmiştir. Bu ilahi düşünce yapısı kıyamete kadar ki zaman aralığında da asgari şartları sağlandığında“ideal yön verici bir toplum sistem modeli” vasfını koruyacaktır. 19 yüzyıldan itibaren dünya liderliği kaybedilip, aydınlanmacı-pozitivist felsefe üzerinden “bilim” aklı ile okumaların yapılması sonucu salt akılcı düşünce geleneği üzerinden; toplum, iktisat, siyaset, hukuk, eğitim anlayışlarına dayalı materyalist sosyal düşünce yapısı, Türkiye’ye hakim kılınarak, önceki bilgileri Tevhidi Düşünce bağlamında okutulmayarak unutturulmuştur. Bu yönüyle Türkiye’ni özgün düşünce ve toplum sistemi kurabilmesi için öncelikle aydın kesiminin obskurantizmden (kendi özünü bilmesinlercilikten) çıkması gerekmektedir. Bu yönüyle Tevhidi Düşünce kıyamete kadar hakim tüm ilimleri kapsayan bir ilahi sistemin varlığına yeniden dönülerek, milli ve manevi bütüncüllükten hareket eden toplum sisteminin, toplum felsefesini, özgün içtimai yapının kurulması “Yeni Türkiye” bağlamında temel bir konum teşkil etmektedir. Bu yönüyle Türkiye öncelikle kendi özgün düşünce yapısının ana felsefe “sistem” anlayışının ne olduğuna sonrada bunu nasıl gerçekleştirileceğine ardından bu noktada bu sağlayıcı kurumların, insan kadrosunun nasıl olacağını açık ve net bir şekilde sistem üzerinden çözümlemeler yapması gereği bulunmaktadır. Aksi takdirde bir yandan” çift taraflı davranış sergileyen” ve devlette iktidar olma lezzetini son yüz yılda iliklerine kadar yaşamış “ulusalcı bürokrasi tayfı”(pozitivist, sekülerist, laisist, jakobenizmi savunur) ile öte taraftan kripto” Feto” ( protestanlaştırıcı dini anlayış sahibi) yapılanmasının zımni nefsi müdafaa anlayışı, devlet aygıtını kontrol etme isteği üzerinde carilik taşıyabilir. Buna göre Yeni Türkiye anlayışının özgün sistem kurmadaki yavaşlık veya hakim olmanın verdiği gurur ve benliğinin oluşturduğu gevşeklik bağlamında her iki ana kesiminin, tehdit olma duyarlılığı etkinlik kazanabilir ihtimali söz konusu olabilir.