“Tevhidi Sosyal Düşünce”

Empati

Sosyal bir varlık olarak yaşamını sürdürmek zorunda olan insanın hayatında iletişimin ve empatinin önemi büyüktür. Empati, sosyal becerilerin temelinde yer alır. Empati kurma becerisi iletişim çatışmalarını engelleyerek daha sağlıklı ilişkilerin kurulmasına neden olduğundan, öncelikle bireyin kişilik gelişiminde ve yaşamının şekillenmesinde önemli bir yere sahip olan ebeveynlerin, empati kurma becerilerinin yüksek olması gerekir. Bu sayede empatik varoluş şekli, empatik kimselerden öğrenilebilir. Çünkü empati bu doğuştan gelmeyen, empatik ortamlarda öğrenilen bir durumdur (Rogers, 1983). Bu nedenle de burada öncelikle empatinin gelişimi açısından önemli olan anne-çocuk ilişkisine kısaca değinmek gerekmektedir. 
 
Çocuğun doğumuyla birlikte ilk karşılaştığı ve ilk sosyal ilişkilerini kurduğu birey annesidir. Anne, çocuğun beslenme, bakım ve korunma ihtiyacını karşılamasının yanısıra, çocuğun kişilik kazanarak topluma uyumlu bir birey haline gelmesine de yardımcı olmaktadır. Çocuğun kişiliğinin oluşumunda temel role sahip özdeşim modeli olan anne ile çocuk arasında sorunsuz bir iletişimin temelinde öncelikle kendini çocuğun yerine koyarak, bir başka deyişle empati kurarak durumun değerlendirilmesi yatmaktadır. Annelik empatisi içgüdüsel sezgileri de içerir ve annenin, çocuğunun ne yapmak istediğini anlayabilmesini sağlar (Geçtan, 2000). Çocukla anne arasında sorunsuz bir iletişim için, öncelikle empati kurarak durumu değerlendirmek, çocuğun anne-babadan ayrı ve farklı duyup düşünebileceğini kabul etmek, onun gelişim süreci içinde bazı davranış ve duyguları bulunabileceğini bilmek ve bunları geçici olarak kabul etmek gerekmektedir (Navaro, 2001).
 
Empati kurma yeteneğine sahip olan anneler, hem eşleriyle, hem de çocuklarıyla daha sağlıklı iletişim kurarak sevgi temeline dayanan mutlu ve huzurlu bir aile ortamı oluşturmaktadır. Kuşkusuz ki, çocuğun gelişiminde önemli role sahip olan annenin empatik becerisinin yüksek olması, çocuğun gelişimine katkı sağlayacak ve annenin çocuğunu daha iyi tanımasına ve onu yönlendirmesine olanak tanıyacaktır (Sarıyüce-Körükçü ve Aral, 2005).
Görüldüğü gibi empati ve sağlıklı iletişimin temelleri de, pek çok özellikte olduğu gibi ailede atılmakta, sağlıklı aile ortamlarında yetişen çocukların, empati kurabilme becerilerinin de gelişmiş olması beklenmektedir. 
 
Empati, aslında günlük yaşamda da çok sık kullanılan, ancak bir o kadar da az anlaşılan bir kavramdır ve zaman içerisinde değişikliklere uğramıştır.
 
Rogers’a (1983) göre empati, bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, onun fenomenolojik dünyasına girerek, olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir.
 
Dökmen (1988), empatiye ilişkin en uygun ve geçerli tanımın Rogers tarafından yapıldığını vurgulamakta ve Rogers’a göre empatinin, bir durum olmaktan çok bir süreç olduğuna değinmektedir. Dökmen (1988), empatinin gelişim süreci incelendiğinde, aşağıdaki aşamalardan geçtiğini belirtmektedir:
  • 1950’lere kadar empatinin “bilişsel” yönüne ağırlık verilmiştir. Empati, bir insanın karşısındaki insanı tanıması, kendisini onun yerine koyarak onun özellikleri hakkında bilgi sahibi olması anlamında kullanılmıştır.
  • 1960’larda empatinin “duygusal” yönüne ağırlık verilmiş ve “asıl olan, karşıdakinin hissettiği duygulardır, onun gibi hissetmek önemlidir” görüşü ağırlık kazanmıştır.
  • 1970’lerde ise empatiden “bir kişinin belli bir duygusunu anlama, ona uygun karşılık verme, karşıdakinin hissettiği üzerinde yoğunlaşma”  anlaşılmaya başlamıştır.
Görüldüğü gibi, zaman içerisinde empatinin vurgulanan boyutları değişmeler göstermiştir. Buna ek olarak bazı kavramlar sürekli empati ile karıştırılagelmiş ve yanlış kullanılmıştır. Akkoyun (1982) bu kavramların sempati, iyi davranma ve onaylama olduğunu belirtirken; Davis (2005) sempati, acıma, özdeşim kurma ve yer değiştirme olarak ifade etmektedir.  
 
Wyschogrod, sempatiyi “ortak duygu“ (fellow feeling) olarak nitelendirmiş ve geçmişte olmuş veya şu anda bizim dışımızda gerçekleşmekte olan bir şeyle ilgili, ortak bir duyguyu paylaşmak olarak betimlemiştir. Ancak sempati yaşantısı, bir başka kişiyle basitçe bir fikir birliği içinde olmaktan daha güçlü bir duygudur. Acıma, üzüntünün paylaşılmasıdır ve bu haliyle sempatinin bir biçimi olarak tanımlanabilir. Ancak sempatinin yan yana olma şeklinde paylaşılan doğası, acımada yerini ast-üst ilişkisine bırakmıştır. Kişi bir başkasına acıdığında, o kişi için üzülür  ve böylece belki de bilinçaltında kendisini daha şanslı veya üstün hisseder. Özdeşim kurma, bireyin bir başka kişi (örneğin bir kılavuz, akıl danışılan) veya gruba (örneğin belli bir dinin,  bir siyasi partinin ya da bir kulübün üyeleri) yaklaştığında veya yöneldiğinde görülen ve güçlü bir duygusal bağla sonuçlanan kişilerarası bir süreçtir. Kişi kendisini başka bir kişi veya grupla bir tuttuğunda, aynı değerleri, tavırları, öncelikleri ve hatta onların giyim tarzlarını benimseyebilir. Özdeşim kurmanın, bireyin kendi biricik kimliğinin farkında olmadığı ve dünyada olmak için bir yol aradığı durumlarda olma olasılığı daha fazladır. Özdeşim kurmanın aşırı durumlarında diğer kişinin veya grubun adetleri, töreleri, değerleri bireyin egosunun yerine geçer. Yer değiştirme, yaygın bir biçimde empatiymiş gibi  düşünülen bir fenomendir. Bireyin kendisini diğer kişinin yerinde düşündüğü (veya onun ayakkabılarını giydiği) bir süreçtir. Rogers gerçekten de ilk çalışmalarında, empatiyi bu şekilde tarif etmiştir. Oysa Stein, empatinin bireyin kendisini bir başkasının yerindeymiş gibi düşünmesi ve hissetmesinden çok daha karmaşık bir süreç olduğunu belirtmektedir (Akt. Davis, 2005).
 
Empatinin çeşitli bileşenleri bulunmaktadır. Dökmen (1988), empatinin bu bileşenlerinin “bilişsel” ve “duyuşsal” bileşenler olduğunu vurgulamakta ve bilişsel boyutun, karşısındakinin “ne hissettiğini” anlamakla ilgili olduğunu, duyuşsal boyutun ise karşısındakinin “hissettiğini hissetmek” olduğunu belirtmektedir.
 
Empati ile ilgili olarak incelenmesi gereken bir diğer kavram benmerkezciliktir. Benmerkezcilik, empatik anlayış ile bağdaşmaz. Olaylara benmerkezci yaklaşan birinin, karşısındakinin rolüne girmesi ve olaylara onun bakış açısıyla bakması, bir diğer ifadeyle empati kurması mümkün değildir (Dökmen, 2002).
 
Benmerkezciliğin kökenleri Piaget’e dayanır. Benmerkezcilik genel olarak, “bireyin kendisini başkasının yerine koymadaki yetersizliği” olarak açıklanabilir ve çocukların bu düşünce tarzını altı yaş dolaylarında somut işlem dönemine geçinceye kadar kaybetmedikleri ileri sürülmektedir. Ancak Hoffman empatinin kökenlerinin çok daha erken gözlemlenebileceğine inanmaktadır. Örneğin küçük bir çocuğun annesinin incindiğini gördüğünde ağlamaya başlamasına “empatik acı” adını vermekte ve bunun çok az bilişsel etki taşıyan, koşullu, duygusal, basit düzeyde empatik bir tepki olarak nitelendirmektedir. Empatik acı ilkeldir ve bunu yaşayan çocuklar, gerçekte diğerlerinin ne hissettiğini hayal etmeye çalışmazlar, ancak bu yine de bir başlangıçtır. Orta çocukluğun başlarında benmerkezcilik azalır, çocuklar rol oynamaya ve belli bir durumda bir başka kişinin göstereceği tepkileri hayal etmeye yönelirler. Ancak empatinin gelişiminde bu düzey, somut düşüncenin sınırlılıklarına sahiptir. Empatik tepkiler anlık, somut olaylar ve sorunlara bağlıdır. Orta çocukluğun sonlarına doğru, soyut işlem dönemine geçişte çocuklar tam olarak olgunlaşmamış olmakla birlikte, kendilerinin ve diğer insanların kimliklerine ilişkin belirsiz bir kavrama sahiptirler. Bu durum, onların kendilerine benzemeyen farklı türden kişilerle ve derece derece bir bütün olarak insan gruplarıyla ya da sınıflarıyla empati kurabilmelerine olanak sağlar (Gander ve Gardiner, 1998).
 
Konuyla ilgilenen bütün araştırmacılar empati kurmada benmerkezci davranıştan uzaklaşmanın önemini vurgularlar. Benmerkezcilik; görsel-uzaysal, bilişsel ve duygusal olmak üzere üçe ayrılabilir. Bu benmerkezcilik türlerine sahip olanlar, nesnelere ve başka insanlara ilişkin gerçekleri fark etmede, diğer insanların rolüne girmede güçlük çekerler. Böylece de, diğer insanların ne düşündüklerini ya da hissettiklerini yeterince anlayamazlar (Dökmen, 2002).
 
Dökmen (2002), yapılan araştırmalara ilişkin incelemelerinden, yardıma ihtiyacı olan, zor durumda bulunanlarla empati kurabilen kişilerin, empati kurmayanlara oranla, daha fazla yardımda bulunduklarını aktarmaktadır. Bu sonuç, başkalarıyla empati kuranların, onlara yardım etme ihtimallerinin daha yüksek olduğunu göstermektedir. Empati kurmanın yardım davranışına nasıl dönüştüğü konusunda da başlıca iki temel kuramsal açıklama olduğunu vurgulamaktadır:
  1. Sıkıntı içinde bulunan kişi ile empati kuran kişi, karşısındakinin durumunu anladığı için sıkıntı duyar ve bu sıkıntıyı gidermek, kendisini rahatlatmak için, o kişiye yardımda bulunur.
  2. Sıkıntıda bulunan kişi ile empati kurarak onun durumundan haberdar olan kişi, diğergam  bir davranışta bulunarak, sıkıntıdaki kişiyi rahatlatmak amacıyla ona yardım eder.
Bu açıklamalardan birincisine göre, yardım davranışının temelinde egoist bir güdü, ikincisine göre ise, diğergam (altruistic) bir güdü bulunmaktadır. Empatik yardım davranışının temelinde her iki güdü birlikte yer almaktadır. Bunlardan birincisi ruh sağlığımızı korumaya, ikincisi ise yardım konusundaki toplumsal değerleri sürdürmeye yarar. Bütün yardım davranışları kişilerarası ilişkileri olumlu yönde etkileme gücüne sahiptir. Fedakârlık boyutunda olmadığı sürece her türlü yardım, kişilerarası bağları güçlendirir ve bu anlamda önemli işlevlere sahiptir.
 
Rogers’a göre (1983) empati, her şeyden önce yalnızlığı çözmektedir. Empatik anlayış gören kimse, kendisini insan ırkının bir parçası olarak algılamaktadır. Kişi açıkça söylenmemiş olsa bile, kensinin başka bir insan için bir anlamı olduğunu hisseder ve bu ilişki içindeyken bile, diğer insanlarla iletişim kurduğunu hisseder. Empatik anlayış gören bir kimse için bunun anlamı, birisinin ona değer vermesi ve onu olduğu gibi kabul etmesidir. Çünkü bir kişiye değer ve önem vermedikçe, onu doğru olarak anlayabilmek olası değildir.
 
Rogers (1983), empatik varoluşun önem kazandığı bazı durumlardan söz etmektedir. Bir kişi acı çekiyorsa, karmakarışık duygular yaşıyorsa, sorunları varsa, kaygılıysa, saldırgansa, korkuya kapılmışsa, kendi değerinden şüphe ediyorsa, kimliği ile ilgili sorunları varsa, kesinlikle empatik anlayışa ihtiyacı vardır. Böyle durumlarda kurulan içten ve derin bir empatik anlayışın, kişinin sorunlarının çözümüne önemli katkıları olmaktadır.
 
Ayrıca Rogers (1983), kişilik bütünlüğü olan bireylerin daha empatik olduklarını, buna karşılık kişilik bozukluğu olanların daha az empati kurabildiklerini belirtmektedir. Bir birey kişilerarası ilişkilerde kendisini rahat ve güvenli hissediyorsa, daha çok anlayış gösterebilir.
 
Buraya kadar sunulan bilgiler değerlendirilecek olursa, aslında bir bireyin empatiyi öğrenmesi için, öncelikle empatik anlayışın sergilendiği bir ortamda yetişmesi gerektiği belirtilebilir. Daha önce de değinildiği gibi, empatik anlayış, bir bireyin acı çekmesini, karmakarışık duygular yaşamasını, kaygı ve saldırganlığının azalmasını, korkularını yenmesini, kendini değerli hissetmesini sağlar. Bu nedenle bu bölümün başında, ilk empatik yaşantıların ailede, anne-çocuk ilişkisinde olması gerektiği vurgulanmıştır. Bu durum çocuğun, her şeyden önce yalnız olmadığını hissetmesini sağlar.
Empatik becerisi gelişmiş olan birey, kendisini diğerlerinin yerine daha rahat koyabilir ve onların duygularını daha rahat hissedebilir. Benmerkezcilikten uzaklaşır, insanlara yardım etme isteği gelişir ve bundan dolayı da çevresindekilere yönelik olumsuz davranışlar sergilemek yerine, onlarla daha işbirlikçi ve dostça ilişkiler içinde olur. Empatik davranış, bireyin çevresine karşı saldırgan, kırıcı, fiziksel güç kullanıcı, alay edici, küçük düşürücü, onur kırıcı, dışlayıcı davranışlardan uzak olmasını sağlar.
 
Gökler, R. (2009). Empati Ölçeğinin İlköğretim Sekizinci Sınıflar İçin Uyarlanması. Aile ve Toplum Dergisi
 
KAYNAKÇA
Akkoyun, F. (1982). Empatik Anlayış Üzerine. Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 15(2).
Davis, C. M.(2005).  Empati nedir? Empati öğretilebilir mi?(Çev. Özcan Sezer ve Serhat Damar). web.inonu.edu.tr/~efdergi/OSezer.doc 
Dökmen, Ü. (1988) Empatinin yeni bir modele dayanarak ölçülmesi ve psikodrama ile geliştirilmesi. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 21(1-2).
Dökmen, Ü. (2002). İletişim çatışmaları ve empati. (20. Baskı). Ankara: Sistem Yayıncılık.
Gander, M. J.  and Gardiner, H. W. (1998). Çocuk ve ergen gelişimi. (3.Baskı). (Yayına Hazırlayan: Bekir Onur).  Ankara: İmge Kitabevi. 
Geçtan, E. (2000). Psikanaliz ve sonrası. İstanbul: Remzi Kitabevi.  
Navaro, L. 2001. Beni duyuyor musun? İstanbul: Ya-Pa yayınları. 
Rogers, R. (1983). Empatik olmak değeri anlaşılmamış bir varoluş şeklidir. (Çev. F. Akkoyun). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 14, 103-124.
Sarıyüce-Körükçü, Ö. ve Aral, N. (2005). Altı yaş grubundaki çocukların annelerinin empatik becerilerinin incelenmesi. XIV. Ulusal Eğitim Bilimleri Kongresi Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi (28–30 Eylül) Denizli. Kongre Kitabı Cİlt:1. Ankara: Anı Yayıncılık.

Yazarın Son Makaleleri

Sosyal Ağlarda Paylaş

Twitter Facebook Google+ E-mail

Kategoriler

Son Yazılar