“Tevhidi Sosyal Düşünce”

AMERİKAN BİRLEŞİK DEVLETLERİNİN ÇÖKÜŞÜ: Ahlaki, Siyasal ve Ekonomik Nedenleri

Amerikan ekonomisinde durgunluk yaşanmaktadır. Amerikan siyasal sistemi işlemez hale gelip felç olmuştur. Birleşik Devletlerde neler yaşandığına dair bütün dünya şaşkınlık içersinde olup bitenlere bakmaktadır. Her şeyden önce, Amerikan ekonomisinde tekerleklerin arabanın altından yola fırladığı görülmektedir. Amerikan ekonomisinde yaşanan durgunluk ve siyasal sistemindeki felç hali nedeniyle uzak diyarlarda bir program doğrultusunda düzenlenmiş dış savaşlar serisi üzerinde ülkede yönetim sürdürülmektedir. 

ABD ekonomik işleyişi, ekonomik büyümenin çarkı idi ve ABD siyasal sistemi ise teknik aksamları, gerektiği durumlarda hem liderlik ve hem de uzlaşma sağlama görevini üstlenen, ileriye doğru yol almak üzere vitese takılmış, usulüne uygun olarak yağlaması yapılmış kontrol ve denge (checks and balances) mekanizması idi. Diğer yandan,  Amerikan vatandaşları, ABD anayasasının, vatandaşına bireysel ve demokratik özgürlük sağlanmasına inanan aydın kurucu babalar tarafında hazırlanan, en azında kâğıt üstünde de olsa, dünyanın en iyi anayasalarından birisi olduğundan gurur duyabilirler.  

Bu kısa makalede, süreci başlamış olduğunu düşündüğüm Amerikan sisteminin çöküşünün iki ana nedenini ifade edeceğim. Çöküş sürecinin birinci nedeni ahlakidir:

ABD’de toplumsal kurum ve sektörlerin birçoğuna sinmiş olan yaygın bir yozlaşma hüküm sürmektedir. En çürümüş kurumları Amerikan siyaset kurumu ve kamu sistemidir. Yozlaşmış bu her iki sistemin merkez üssünün, çürümüşlük yuvası şeklinde rapor üstüne rapor yayınlayan kurum, Pentagon’da olması bir tesadüfî değildir. 

Yaygın hal almış yozlaşmanın sonucunda, Birleşik Devletlerde şimdilerde, devlet işlerini yürütmek üzere toplumun ortak geleceğine değil de, kendi şahsi çıkarlarını finanse etmede kullandıkları sınırlı para kaynaklarına hizmet eden standardı düşük politikacılar sınıfı oluşmaktadır. Üretimin gerçekleştiği esas ülkesinde vergi vermeden, her ne pahasına olursa olsun, kısa sürede en yüksek kazanç elde etmek amacıyla dünyayı dolaşan ABD şirket seçkinleri tabakası kendi ülkesine karşı olan bağlılık duygusunu genellikle bir tarafa bırakmaktadır. Sonunda manyak siyasiler sınıfının yönettiği ve açgözlü işadamlarının bulunduğu Amerikan toplumu karşımızda durmaktadır.

Halka bilgi vermede tarafsız ve objektif olma iddiasını kaybeden, toplumsal değerleri küçümseyerek haberleri ve kamuoyunu manipüle etmek amacıyla, para babalarının zeki doğrultusunda, katıksız propaganda yapma rolünü üstlenen taraflı kurumsal medya içinde aynı şey söylenebilir.

Geçmişte işler bu kadar mükemmel değildi. Ancak, Amerikan toplumunda meydana gelen yozlaşmanın bugünkü seviyesi ve kapsamı eşi benzeri görülmemiş olup Birleşik Devletlerde çöküş sürecinin başlamasının esas nedeni olduğunu iddia ediyorum.

Çöküş sürecinin ikinci nedeni doğası gereği daha yapısal ve daha ekonomiktir: Çöküş sürecinin bu ikinci nedeni Nixon dönemi (1969 – 1973), Ronald Reagan dönemi (1981 – 1989)  ve George H. Bush dönemi (1989-1993) cumhuriyetçi yönetimleri icraatlarıyla başlamış olan ekonomik ve finansal küreselleşmenin nesnel sonuçları ile ilgili yaygın cehaletten kaynaklanmaktadır.

Çöküş sürecinin bu her iki nedeni ayrı başlıklar halinde ele alacağım.

I-) ABD kendi demokratik ideallerini terk etmiştir. Politikacıların kalitesi standartların altına düşmüştür. Amerikan çöküş sürecinin ahlaki ve siyasal nedenlerini ele almakla işe başlayalım.

İngiltere Başbakanı Winston Churchill (1874 – 1965) bir zamanlar “demokrasi yönetimi, diğer yönetim şekilleri arasında, en zor olanıdır” şeklinde açıklama yapmıştır. Aslında demokrasi,  hizmet vermek üzere planlanmış halkın çok sayıda bireylerine gerekli hizmeti sağlamada bazen başarısız kalabilen kırılgan bir siyasal sistemdir. ABD Devlet eski Başkanı Abraham Lincoln (1809 – 1865) demokrasiye “halk adına, halk tarafından yürütülen, halkın yönetimidir” şeklinde tanımlama getirmiştir.

Bir oligarşi yönetimi ülkenin kurumlarını kontrol altına alırsa ve kendi gündemini halka dayatırsa, bu durumda demokrasi en kötü yönetim şeklidir. Bu yönetim şekline örnek olarak ABD’deki yönetim verilebilir. Bugünkü ABD siyasal sisteminde halkın egemenliği yerine paranın egemenliği hüküm sürmektedir. Paraya elinde bulunduranlar şirketleşmiş medya sistemini kontrol ediyorlar. Birleşik Devletler Anayasa Mahkemesini ve adli sistemin genelini kontrol ediyorlar. Akademik sistemin büyük bir kısmına hükmediyorlar.

Oligarşinin ABD’de yönetim faaliyetlerinde egemen olmasının sonuçları her yerde görülmektedir. ABD’de servet ve gelir eşitsizlikleri, uygulamalarını geri kalmış bazı üçüncü dünya ülkelerinde görebileceğimiz düzeye ulaşmıştır.

ABD’deki siyasal yozlaşmanın ve entelektüel çürümenin başka bir formunu, bu sıralarda, ABD Anayasası VI. maddesine uygun olarak hareket edilmesine yapılan yaygın bir itiraz teşkil etmektedir. Oysa Anayasanın VI. maddesi açık bir şekilde “Birleşik Devletlerde kamu hizmetinin verilmesinde veya kamu güvenliğinin sağlanmasında dini hiçbir test uygulanmayacaktır” diye öngörmektedir.  Maddenin bu hükmü yeterince açık olduğunu sanıyorum.

Altmış yıl kadar önce, 1960 yılında, John F. Kennedy ABD Devlet Başkanı olarak seçilmişti. Dini inancı kendi şahsi meselesi olduğunu, herkesin Başkanı olarak bu makama seçilmiş olmanın sıfatıyla, kamu konularını ilgilendiren kararları almada, elinde gelenin en iyisini yapacağının, karar alınma sürecinde hiçbir dinsel kurumun, ne mensubu bulunduğu Romen Katolik Kilisesinin, ne de bu Kilisenin başında bulunan yabancı bir Papa’nın, dikte ettirdiği hükümlere bağlı olmayacağını açıklamıştı

Devlet işleri ve Kilisenin ayrı kalması konusunda Birleşik Devletlerde ne kadar geriye gidildiğinin bir göstergesi olarak, değerlendirme yaparken, John F. Kennedy kalitesinde Başkanlık adayı, bu düzeyde entelektüel bağımsızlık duruşuna sahip birisinin ABD Başkanı olarak seçilemeyeceğini hesaba katmak lazım. ABD kurucu Babalarından birisi olsa dahi, böylesi bir duruşa sahip ise, seçilemeyeceğini unutmayınız. Bu da ABD’nin kuruluş prensiplerinden uzaklaştığına açık bir göstergedir.

Başkan James Madison’un (1751-1836) siyaset alanında dinin yeri ile ilgili olarak söylediklerini düşünün: “Kilisenin devlet’ten bağımsız olarak faaliyet göstermesiyle birlikte, rahiplerin sayısında, rahiplik faaliyetinde, rahiplerin ahlaki zafiyeti durumunda ve halkın rahiplik kurumuna olan bağlılığında artış meydana gelmiştir.” Başkan Madison bugün aday olsa, seçilebileceğine inanıyor musunuz? Dinsel fanatizm Cumhuriyetçi Partiye hâkim olmuştur. Demokratların yarısına yakın bir kısmı, kamu görevinin icrası başında bulunmak üzere Başkanlığa aday olan kişinin “sağlam dini inançlara sahip olması gerektiğini” düşünüyor. Tek bir sorun vardır: Bu düşünce tarzı ABD Anayasasının öngördüğü hükümlere ters düşmektedir. Toplumsal ve şahsi inancın demokratik uygulamalarla karıştırılması entelektüel çürümenin bir formudur. Toplumsal temellere konulmuş bir dinamittir.

Teokratik birçok Müslüman ülkenin, felaket getiren sonuçları orta yerde olan, yüz yıllardan beri uyguladığı politika izlenerek ABD’yi yıkıma götüren bu yönde yol almaya devam edilirse, Birleşik Devletlerin kendi sonunu hazırlamakta olduğunu, hiç tereddüt etmeden, şimdiden söyleyebilirim.

II. Kapalı bir Ekonomi ile mukayese edilmesinde Açık bir Ekonomi ,……

Şimdi de ekonomik konuları ele alalım: 

Birçok endüstriyel ekonomileri gibi ABD ekonomisi de açık ekonomidir. Açık bir ekonomide uluslar arası ticari faaliyetlerde bulunma sırasında gümrük vergisi ve diğer gümrük engelleri olmadan mal ve hizmetlerin ithalatı ve ihracatı yapılabilir. ABD ekonomisi çeyrek yüz yıldan beri küresel ekonomik modelin bir parçasıdır. Küresel ekonomik model uygulamaları serbest ticaret sınırlarının çok ötesine geçmektedir: Bu uygulamalar, ticari şirket ve bankacılık kuruluşlarının en iyi kazancı elde etmek,  en verimli yatırım yapma ortamını bulmak amacıyla, sermayelerini, teknolojilerini ve imal ettikleri ürünlerini dünyanın her yerinde piyasaya sürebilecekleri anlamına gelmektedir. Küresel ekonomik model uygulamaları etkisinin tahmin edilenin çok ötesine geçtiği ve endüstriyel ekonomilerde durgunluğun esas nedeni olduğuna tanık olabilirsiniz.

 

Ekonomik politikalara gelince, kapalı ekonomide geçerli olan bir politika uygulaması açık ekonomide geçerli olmasına ihtiyaç duyulmaz. Durgun bir ekonomiyi canlandırmak amacıyla makro ekonomik politikaları göz önünde bulunduralım. Açık bir ekonomide hükümetin harcamaları veya vergide indirim yapma sonucunda meydana gelen bütçe açıklarını kapatma politikası Keynesyen tipi teşvik uygulamasıyla umulan sonuç elde edilmez. Esasen, söz konusu teşvik politikaları, kış günü, kapı ve penceresi sonuna kadar açık bir evin ısıtılması işine benzemektedir. Yeni harcama tahsisatları milli sınırların ötesine geçeceğinden dolayı, bütçe açığı yeni harcama kalemleri dünya ekonomisi imdadına yetişebilir. Ancak, bu harcamaların iç ekonomik çarpanları etkisi sınırlı seviyede kalabilir. Açık bir ekonomide uygulanacak teşvik uygulamalarıyla bu sınırlı etki ekonomik faaliyetlerde beklendiği oranda fayda sağlamayabilir. Hatta bazı durumlarda, fayda sağlama yerine, zararlı da olabileceği anlamına gelmektedir.

Birçok politikacı ve bazı iktisatçılar hükümetin bütçe açığı verdiği zaman, zenginlerin ekonomik faaliyette bulunması için vergi indirimine gidilmesi gerektiği veya hükümetin yeni altyapı yatırımından kaynaklanmayan bütçe açığı harcamasında bulunması ekonomide canlandırma yaratabildiği yolundaki eskiden beri var olan görüşe sarılmaktadır. Açıkçası bu bakış açısı doğru değildir. En azından, yeni bütçe açığı harcaması iç ekonomiye odaklanmamış ise doğru değildir. Afganistan veya Irak’ta bütçe açığı harcaması ABD ekonomisinde canlandırma yaratmaz.

Açık ekonomide yapılan uygulamalar iç üretim ve istihdamı teşvik etmek amacıyla göreceli oranlarda değişen ücretlerin donanım çarkı düzenlenmiş politikalardır. Her şeyden önce, atıl durumdaki büyük açık kalemlerini üzerine aşırı iç açık kalemlerin emilmesi işlemi üstesinde gelemeyen hükümete, bu politikalar reel döviz oranının düşük düzeyde tutulmasıyla gelecekteki net ihracat kaleminde artış sağlayacak, iç üretimde ve istihdamda canlandırma yaratacaktır. Şimdilerde, birçok Amerikan şirketi, yurt dışında faaliyette bulunduğu zaman, gelir vergisi vermemektedir. Konulan bazı vergiler sermayenin yurt dışına kaçmasını teşvik etmekte ve ilave bazı yurtiçi yatırımların yapılmasını gerektirmektedir. Amerikan siyasal sistemi vergi politikalarının uygulamaya konulması, yurtiçi üretim ve istihdamın teşvik edilmesini sağlamak üzere yeterince esnek olmadığı iddia edebilirim. Durum böyle olunca, Birleşik Devletlerdeki siyasal sistemin mevcut halinde ekonomik gelişme sağlamak için başka bir göstergeye ihtiyaç duyulmaktadır.

Ekonominin işleyişi üzerine pozitif etki yapan kamu politikalarına yalnızca birkaç örnek verilebilir.

Genel anlamda, ahmak insanlara, cahil, yeteneksiz ve dürüst olamayan kişilere, hezeyanlı karakterlere, halkı aldatan demagoglara yetki verilmesinden imtina edilmesi her ülkenin yararına olacağını söyleyebilirim. Birçok ülke, yabancı orduların gücünden daha ziyade, kendi yeteneksiz politikacıları yüzünden viran olmuştur.

Global Research.ca’da, 07 Eylül 2011 tarihinde, İngilizce yayınlanmıştır.  

Çeviri: Nizamettin Karabenk   

Prof. Rodrigue Tremblay Montreal Üniversitesinde Emeritus Ekonomi profesörüdür. “
The Code for Global Ethics”  (Küresel Ahlakın Kuralları) adlı kitabın yazarıdır.

Yazarın Son Makaleleri

Sosyal Ağlarda Paylaş

Twitter Facebook Google+ E-mail

Kategoriler

Son Yazılar