“Tevhidi Sosyal Düşünce”

7 HAZİRAN 2015 SEÇİMİ VE TÜRKİYE ÜZERİNDEN MEDENİYET ÇATIŞMASI

Siyaset bilimci S. Huntington 1993 ‘de yayınladığı medeniyetler çatışması tezinde İslam medeniyeti ile Batı medeniyetinin 21. Yüzyıl sürecinde karşı karşıya geleceğini ve dünyanın bir medeniyetler çatışması sürecine dikkat çekmişti. Bu noktada 7 haziran seçimlerinin  sonuçları üzerinde ana  belirleyici konunun;

İslam medeniyetinin yeniden bayraktarlığını yapma sürecine 200 yıllık aradan sonra tekrar yeltenen bir Türkiye ile buna direnen pagan Batı medeniyetinin içerdeki ve dışardaki unsurlarıyla işbirliği halinde bulunan kesimlerinin medeniyet çatışması şeklindeki mücadelesidir.

Bu nokta merkez bir konudur.

Eğer Batı tarihi hayranlıkla değil de hür akıl süzgecinden geçirilerek okunursa görülür ki batı sömürgeci modern emperyalizm, tüm hayata ve topluma, insana, eşyaya hep bu pagan medeniyet aklı ile sömürgeci bir mantıkla yaklaşmış olduğu görülür. Bunu gerçekleştirmek için, demokrasi, insan hakları, dini duyguların istismarı, özgürlükler, eşitlikler, yerli ilerici görünümlü işbirlikçiler, yerli dini görünümlü işbirlikçiler hep ana malzemeleri olmuştur.

Batı, 19.yüzyıldan bu yana durdurulan Türkiye’nin İslam medeniyetinin dünyaya yön verici yönü ile ayağa kalkmakta olduğuna yönelik kararlığını  2007 den buyana görüyor,  durdurma  bakımından her ne yaptıysa başarıya ulaşamamıştı. Son kozu 7 Haziran seçimleriydi. Bunu kaybederse 200 yıllık Türkiye üzerinde batılılaşma, nihayetlenmeye doğru tam olarak yönelecekti. Bu seçim Batı medeniyeti için, kendisinin dünyaya yön verebilmesinin devamını sağlama açısından son derece hayatiydi. Bundan dolayı son kozunu içerdeki işbirlikçileri ve dış medya üzerinden “medeniyet savaşı aklıyla “ bu seçimlere hazırlanmıştır.  Türkiye’yi bu noktada bu seçimlerde de istediği noktaya tam ya da kısmen getiremez ise hepten elinden kaçıracak ve 200 yıllık Batılılaştırma alt yapı yatırımı iflas edecek ve böylece dünya üzerindeki hakim medeniyet vasfını hepten kaçıracaktı. Batı olaylara, olgulara hep bu noktayi nazardan bakmaktadır.  Sosyal bilimlerde geliştirdiği kuramlarda esasında bu düşüncesini hakim kılmaya yönelik bir çerçeveyi de geliştirmiştir. Bu yönüyle 7 Haziran seçimlerinin ana bakış noktası buradan hareketle okunması icap etmektedir. Seçim değerlendirmesine yönelik diğer ortaya konulan özellikler, hep alt düzeyde olup bunlar belki üçünü , beşinci, onuncu , yirminci derece  konuyu etkileme gücüne sahip faktörlerdir.  Bu noktada 7 Haziran seçimlerini değerlendirmeye geçildiğinde resmi olmayan sonuçlarına göre;

AK parti  %40.9 oranında   oy almış  ve 258 milletvekili çıkarmıştır.

CHP         %25    oranında  oy almış  ve 132 milletvekili çıkarmıştır.

MHP        % 16.3 oranında oy almış ve 80 milletvekili çıkarmıştır.

HDP ise   % 13.1 oranında oy almış ve 80 millet vekili çıkarmıştır. Bu sonuçlara göre   7 Haziran seçim sonuçlarına göre partilerin aldıkları oy oranı üzerinden  neler söylememizi gerektirir:

AK PARTİ

AK parti, 2002 den buyana peşpeşe kazandığı seçimlerden sonra bu seçimde de birinci parti olarak seçimden çıkmıştır.  Partide lider değişimi yaşanmıştır. 13 yılın vermiş olduğu hizmet sonucu; ekonomik anlamda üretim, yatırım, ihracat, millî gelir artışı, büyüme, kalkınma, dış borç azalması, IMF ve Dünya Bankası bağlarından kurtulma, teknolojik, bilişim, yerli sanayinin gelişmesi alanlarında önemli düzeylerde gelişme yönünde bir değişmeyi ortaya koymuştur. Dış politika anlamında İslam dünyasına yönelme, din kardeşliği üzerinden Afrika, Asya ve Ortadoğudaki Müslüman dünyaya “kardeşlik” hukuku üzerinden bir sahiplenme tavrı ortaya koymuştur.

Ancak eğitimde hala yapısal değişimi gerçekleştiremediğinden, kendi özgün sosyal ilim anlayışına göre insan, aydın, yetiştirememiş, kültürde düşünce dönüşümünü başaramamıştır.  Hal böyle olunca da sosyale yönelik bütün meseleleri, batılı sosyal bilim kavramlarıyla çözme sürecine girmiş ve  belki de kendisinin de fark edemediği gizli bir batıcılığın, batıcı düşünceye göre siyaset üretme sürecinin içine düşmüştür.  Sonuçta liberal düşünce ve bilim adamlarının  ve sağ gelenekten gelen  ama sosyal düşüncesini Batı sağ kuramlarına göre kuran fakat İslam’ın sosyal ilim zihniyetini, medeniyet anlayışını gerektiği kadar bilmeyen bir aydın kitlesinin  siyaset çözüm  önerilerine göre siyasi tavırlar geliştirilmiştir.  Bu durum Türkiye’nin değişim yoluna esasında Batı Pozitivizmine dayalı bir İslam ve millilik  görüntü aklıyla, Türk toplumunun sosyal okumalarını yapan aydın kitlesiyle yola çıkmış ve devam etmiştir. Bu kesimler başlangıçta “müslüman demokrat” ardından da çözüm sürecine  PKK terör örgütüne, HDP yaklaşımına,  etnik teröre batılı sosyal düşünce anlayışından hareketle, yanlış yerden okuma yapan elit, aydın, akademisyeni vasıtasıyla en çok oy kaybına, oy kaymasına neden olan sonucu hazırlamıştır. Çünkü çözüm sürecinin kavramsal parametreleri her ne kadar İslam’i  kardeşlik anlayışı üzerinden gelişmiş gözükse de burada iki nokta önem taşımaktadır.

1-    Çözüm süreci , esasında Batı emperyal medeniyetinin çatışmacı kurgusunun hükümete dayatarak önüne getirtiği bir süreç olup, bunu hükümet eliyle, hükümet programına almaya mecbur bırakılarak hükümete yaptırtılan bir iş olmuştur.  1984’de Pkk’nın

İleri sürdüğü tezler önem taşımaktadır. Post modernite tezine ve  medeniyetler çatışması tezine bakıldığında 21.yüzyıl sürecinde dünya siyasetinde   etniklik beslenmekte, yerelleşme üzerinden ademi merkeziyetçilik,  ulus devlet yapıları kontrol edilmek istenmektedir. Teori böyle iken bunun uygulamasına bakıldığnda  Ak partinin bu” kardeşlik “ anlayışı üzerinden kürt etnik hareketini çözmek için kendi özgün seçtiğ bir yaklaşımmış gibi gözükmektedir. Fakat Ak parinin kulalndığı bu kavram, sürece eklemlenmiş, baştan sona İslam medeniye aklına göre değil de sonradan sürece girdirilmiş pozitivist hegemon siyasetin kurgu etkisine bağlı olarak kullanmış bir kavram olduğu görülür. Esasında İslam medeniyetin kardeşlik anlayışının bölgede sonuç verebilmesi için 1984 den bu yana bunun yerli politika ile üretilmiş olunsa idi-çünkü sistemsel bütünlük açsından- gerçek bütünleyici bir sonuç ortaya çıkarması mümkün olacaktı.

Sonuçta bu kardeşlik anlayışına dayalı çözüm süreci, Ak partide hem liberal aydınlar, hem de pozitivist okumalarla batı kavramlarıyla düşünen sağ akademisyenler, stratejistler süreci özgün İslam noktasından sistem analizi şeklinde okuyamadıklarından Ak partinin ekonomide pek çok şey yapmasına rağmen bu seçimlerde Batı kurgusu ve yerli işbirlikçilerle vasıtasıyla, HDP üzerinden oy kaybetmesine yol açmıştır. Yani  Ak partinin bir kısım oyları HDP’ye kaymıştır. Batı pagan küresel siyaseti bu ince ayırımı görüp bunun üzerinden AK Partinin tek başına iktidarını engellemiştir. Böylece Batı, yerli işbirlikçileri ve kürt ayrımcılığı üzerinden Türkiye’de, Batı sömürü siyaseti İle İslam değerlerine yakın siyaset anlayışına karşı medeniyet mücadelesi üzerinden bir çatışmanın devamını sağlayabilmiştir.

2-    Ak parti, parti içi uygulamalar açısından şehirlerde liste hatası yaparak birkaç puan düşüşün de bu yolla gerçekleşmesine neden olmuştur. Bu hata ne yıpranmışlıkla, nede dış etkiye bağlı olarak açıklanamayacak bir faktördür. Burada siyasetteki başarıda karar verici unsurun tecrübe faktörü de devreye girmektedir. Bu insani bir konudur. Listelerin bölge hissiyatının gözden kaçırılarak yapılması halinde yerel teşkilatların açık yada gizli pasifleşmesine yol açan bir motivasyonsuzluğun ortaya çıkmasına neden olabilir.  Ak Parti açısından Anadolu’nun pek çok yerinde bu tür şikâyetler duyulmuş, görülmüştür. Oy kaybının bir faktörü de bundan kaynaklandığı söylenebilir.

CHP

CHP 2011 seçimlerinden daha geri bir noktaya bu seçimlerde düşmüştür. Ana muhalafetken oy kaybı herhalde CHP gerçeğine uygun düşse gerek. CHP kendi yorumuylaTürkiye’nin sosyolojisini, Kemalizm ve liberal kapitalizm üzerinden ve İslam dini ile olan mücadelesini siyasetinin temeline oturttuğu sürece, hangi lideri gelirse gelsin bunda en fazla 2-3 puan ancak alabilir bir partidir. CHP 1920’lerin devlet kapitalizm, laisizmci, jakoben kibirliliği ile  Türk toplumunun genel bütünüyle zihinsel, düşünsel ve ahlaki anlayışıyla(Toplumun %70-75 pek iyi uygulamasa da İslam ahlakına yakın durmayı ve buna cephe almayı  da hoş görmeyen bir bakış açısın sahip gözükmektedir) sorun yaşayan bir partidir. Bu noktada hafif dönüşme tavırları da toplum tarafından ciddiye alınmamakta ve samimi bulunmamaktadır. Bundan dolayı CHP’nin söylemleri toplum katında heyecansız, sönük, güvensizlikle karşılanan bir karşılık olarak görüldüğü %25 ile üstelik ana muhalefet iken  cevaplandırlmıştır. CHP bu hali ve zihniyet yapısıyla 21. Yüzyıl dünya gerçekleri bağlamında Türkiye’de siyasal bir vizyon taşımayacağını yönelik güçlü işaretler vermekte olup toplumda bu yönde cevaplar vermektedir.

MHP

MHP Türk-İslam ülküsü anlayışıyla Türk milletinin manevi değerleri üzerinden siyasete yön vermeyi ifade eden bir anlayışla ortaya çıkmıştır. Ahmet Yesevi Hazretleri öğretisi üzerinde Türk -İslam düşüncesinin vatan yapıcı tasavvuf anlayışı ile siyasete, topluma, idareye yön verici bir ana damar mirası üzerinde oturan bir parti görünümü taşıması üzerine yapılanmıştı. Kemikleşmiş seçmeni de MHP’ye bu noktayı nazardan bakmaktadır. Fakat uygulamadaki MHP siyasi çizgisi bunu mirastan uzak durarak, sadece kısmen söylemine alarak Türk milliyetçiliğini, liberal-pozitivist çizgide ele alarak, seküler Türk milliyetçiliği noktasında siyaset anlayışını dengelemiştir. Buna göre de  Ahmet Yesevi öğretisinden bilinçli uzak duran bir siyaset tavrı içine uzun yıllardır girmiş bulunmaktadır. Böylece batı ulus-devlet milliyetçiliği üzerinden liberalleşmeye yol açan Türk milliyetçiliği anlayışı, insan tipinin oluşumunu, ve siyaset anlayışını buna göre kurgulamış ve uygulamıştır. Bundan dolayı fikri yapısı boşalmış, vatan, millet, devlet etkileşimini dahi Türk-İslam düşüncesinin milli karakteri üzerinden değil de Batı modernitesinin taklidi içine girerek ele almıştır.   Bundan dolayı Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel olaylarına üzerine oturduğu miras üzerinden değil de artık pek bir şey söyleyemeyecek bir hal içine girerek, “bu mirası dondurma” politikasıyla “NADAS SİYASETİ” uygulamaya girmiştir. İki seçim dönemi sadece tepki siyasetiyle üçüncü seçimde oy yükseltme anlayışı, kendi çizgisini “sönük ve donukluk” üzerine oturtan bir kolaycı anlayışa sahip siyaset takip etmiştir. Bu dönem(7Haziran) de tepki siyaseti sonucu oylarını önceki dönem göre artırmış, yeni vizyonerlik açısından Türkiye’nin yapısal gelişimine yönelik sistematik düşünce ürünü bir anlayışı bu seçim sürecinde de ortaya koyamamıştır. Başka partilerin hata ya da yıpranması üzerinden NADAS Siyaseti” yapan MHP’de seçimden oylarını artırma adına başarılı gözüken ama ana düşüncesini(Ahmet Yesevi öğretisini) “dondurma” ya da “donuklaştırma”  siyasetiyle yoluna devam eden bir parti konumundadır.

HDP

Çeşitli parti isimleri adından sonra en son HDP olarak kürt etnik milliyetçiliğine dayalı bu parti,1984 de söylediklerine küresel batı sistemi propagandası ve diğer destekleri vasıtasıyla 7 haziran seçimlerinde meclise girmiştir. Bunda küresel pagan medeniyetinin payı oldukça büyüktür. HDP’nin bu noktaya gelmesinde

  1. Türkiye’deki Jakoben devlet anlayışının etkisi büyük olmuştur. Türk jakobenliği, Güneydoğu ve Doğu insanımıza devletin ceberrut tavrının oluşturduğu halk nezdinde devlete güvensizlik, hatta düşmanlığın  oluşmasına hizmet etmiştir. . Bu noktada kürt halkını öldüren pkk ve onun siyasi temsili (bugünkü adı HDP) partiler, jakoben devletin bu istismarını amaçlarına uygun şekilde halkı korkutarak kendilerine mecbur etmesidir. Bu yönüyle sonuç itibariyle  toplam etki açısından Türk Jakoben devlet ile Pkk, HDP aynı çizgide bütünleştir olduğu  anlayışı ortaya çıkmaktadır.
  2. Merkez sağ siyasal hükümetlerin liberal-kapitalist ve pozitivist  Batı merkezli sağ politikalar izlemesi,
  3. Türk üniversitelerinde  kendi gelenekten gelerek bilgi ürettiğini düşünen ama pozitivist ve liberal olan gelenekselci öğretim üyeleri ve aydınları,HDP’nin yükselişinde zımni rolleri bulunmaktadır.  Çünkü  bu kesim, bu konu başta olmak üzere sosyal ilimler alanında yıllardır yerli okuma yapmayıp, Batı argümanlarıyla düşünmeleri sonucu yapay bir kürt etnik milletinin oluşmasına ve HDP’nin siyasal alanda  pkk ekseninde siyasallaşmasına karşı bilgi üretmekten uzak durmaları, veya “nemelazımcılıkları” bu gelişmenin bir başka faktörünü oluşturmuştur.
  4. Ak partinin  özgürlük, haklar anlayışını İslam medeniyet değerleri üzerinden değil de, liberal düşünce üzerinden ele alarak, buna göre konuya yönelik yapmış olduğu siyasi değerlendirmeler,  şımartmacı tavizler, devlete bağlı halkı değil etnik ayrımcılığı besleyen HDP-PKK eksenini daha da cüretkar yapmıştır. Yapay etnik hareketin esasında dış güçler tarafından organize edildiği, yerli işbirlikçilerce de lojistiği sağlandığı bilinmektedir. Bu seçimde HDP’nin bir kürt etnik hareketini temsil etme vasfının bulunmadığı, esas amacının bu olmadığı anlaşılmaktadır. HDP seçim kampanyası sürecinde diyanete olan tavrı, İslam’ın kutsallarına saldırması, İslam-Batı medeniyet mücadelesinin yapıldığı şu dönemde küresel güçlerin Türkiye üzerinde medeniyetler çatışmasının bir aracı olarak fonksiyon taşıdığı açıklık kazanmıştır. HDP, paralel yapı, seküler medya, jakoben Türk laik sermayesi, dış unsurlarla işbirliği esasında küresel güçlerle olan ilişkisini ortaya koyması,  Batı medeniyetinin değerlerinin Tükiye’de taşıyıcısı olduğunu ortaya koymaktadır.  Bu durum esasta Doğu ve güney doğudaki Kürt insanın varlığıyla, sorunlarıyla bir ilişkisinin olmadığı, bunun kendisinin konusu olmadığını açık bir siyaset diliyle ortaya koymuştur.

Sonuç olarak 7 Haziran seçimleri medeniyetler çatışmasının, mücadelesinin ana durağının İslam medeniyeti-Batı medeniyeti ilişkisi üzerinden Türkiye potasında gerçekleştiğini açık bir şekilde ortaya koyan bir seçimdir. Bu seçim Türkiye açısından 200 yıllık batının “kazanımlarına son verme” ile “devam etme” mücadelesinin temel de yapıldığı bir seçimdir. Batı tek başına bir Ak parti iktidarında 2019 ‘a kadar Türkiye üzerinde pek çok şeyini kaybedeceğini düşünerek bütün ve son kozlarını oynamıştır.

Bu son kozlar;

  1. 1964’den bu yana devleti yöneten Ergenekoncu batıcı Jakobenler rağmen devlete batı tarafından yerleştiren paralel yapının açığa çıkması sonucu bunların saldırıları,
  2. Yapay kürt etnik hareketi üretilerek HDP üzerinden verilen destekle seçimden  birinci çıkmasına rağmen Ak partinin koalisyana zorlanarak önünün kesilmesi,
  3. Seküler sermayenin başta seçim sürecinde işçi eylemleri olmak üzere işçi ücret teklifleri de dâhil çalışma hayatının kilitlenme tehlikesine ses çıkarmaması,

Bütün bu unsurlar Batı medeniyetinin bir medeniyetler çatışması mantığıyla İslam-Türkiye üzerine siyaset üzerinden din-kültür mücadelesi içine girdiğini açıkça göstermektedir. Bunların dışındaki tüm seçime yönelik analizler tali meseleler olup düşük bir etki gücüne sahip konumdadır. 7 Haziran seçimlerinin sonuçları, bu yönüyle önümüzdeki dönemde Türkiye’de Kültür-din temalı sosyal, siyasal mücadelelere daha yoğunluklu şekilde yaşanacağı işaretlerini vermektedir. Çünkü 21.yüzyılın özelliği, dünyada ekonominin yön verdiği yüzyıl değildir. Bu yüzyılda din ve ahlak anlayışlarının siyasete, toplumlara yön verici özelliği ortaya çıkacaktır. Tüm toplumsal hadiseler, çatışmalar, değişimler ve dönüşümler bu iki kavramın etkisi şeklinde biçimleneceğinden, Türkiye bu sürece bu seçimler yoluyla yoğun bir şekilde girmiş bulunmaktadır. 7 Haziran seçimleri bunun sosyolojik işaretlerini ifade etmektedir.

Yazarın Son Makaleleri

Sosyal Ağlarda Paylaş

Twitter Facebook Google+ E-mail

Kategoriler

Son Yazılar