28 Şubat, Post-Protestancılık ve Elitlerin Dönüşümü
28 Şubat sürecinde 1997-1998 eğitim ve öğretim yılında kesintisiz zorunlu eğitimi 5+3 formülü ile 8 yıla çıkaran bir uygulama başlatılmıştı. Bu uygulamanın temel amacı yarı dini yarı pozitif bilimlere dayalı eğitim yapan imama hatiplerin orta okul bölümünün kapatılması sağlanmıştı.
28 Şubat mantığı imama hatip “lise”lerini ideolojik, hatalı, jakobence yorumlayarak bu okulların “yalnızca meslek okulları” olmadıklarını görmezden gelmiştir. Bu okulları meslek okulları olarak kodlayarak bunların üzerinden, bir yandan Türk milli sanayisinin temel insan kaynağını oluşturan teknik –meslek elemanı yetiştiren okulların önünü tıkamış, “ulusalcılık” söylemi ile Türk milli sanayisinin canını okumuştur. Öte yandan da açıktan Türk toplumunun milli ve manevi değerlerinin eğitimini, Jakoben ve Post-Protestancı bir mantık ile engelelyerek hem milli sanayinin, hem de milli ve manevi bütünselci insanın gelişmesinin önünün kapaatılması sağlanmıştır. Bu durum Türkiye’de post modern darbe olarak anılmıştır. Esasında Türkiye’de bütün darbelerin ana kaynağının protestancı, seküler, laik ve jakoben liberal –kapitalizmi, ülkede bir ileri aşamaya geçmesini sağlamak için yapılmıştır. Bunun üzerine oturtulan 28 Şubat sürecinin de, imam hatipler üzerinden Post- Protestanlığın devlet içindeki jakoben bürokrasinin ve devlet kapitalizminin ürünü unsurlarca dayatılmasının amaçlandığı görülmektedir. Bu noktanın en önemli kırılma unsur ise; Türkiye’de İslam dini ile protestancı liberal-kapitalist ekonomi anlayışının mücadelesinde somutlaştığı görülmektedir.
İş ve Sermaye çevresinin ortaya koymuş olduğu 28 Şubat sürecinin bu temel eğitim zihniyetine bağlı olarak 4+ 4+ 4 ‘ e yönelik eğitim anlayışını açıklaması, Türk toplumunun yüzde 70’ini oluşturan milli ve muhafazar kesimi incitmiş gözükmektedir.
Sermaye bir toplumun özgün kültürel değerlerine dayalı olursa gerçekte milliilik vasfını kazanbilir. Bu dünyanın merkez ülkelerinde böyledir. Örneğin Amerika’da, ağırlıklı sermaye İbrani-Hıristiyan geleneğinin bütünselleşmiş halini yansıtan protestan mahiyetlidir. Amerikan milli sermayesinin önemli ölçüde bunun üzerine kurulduğu söylenebilir. Hiç orada Türk toplumunun milli ve manevi bütünselliğinden hareket eden kültür algısına yönelik Türk –İslam zihniyet merkezli bir girişimciliğin, Amerikan milli sermayesinin at başı konumunu temsil etmesini mümkün görülebilir mi? Böyle bir sermaye anlayışının, Amerikan kültür hayatını yönlendiren Amerikan toplumun takip edeceği eğitim konusunda konuşma imkânı bulabilir mi?,Böylesi bir durum ne kadar ciddiye alınabilir acaba?
Bu sermaye Amerikan toplumunun eğitim anlayışını Türk-İslam değerlerine göre biçimlendirmeye çalışmış olsa, onlara “Siz Kimsiniz “ denmez mi? türünden sorular elbette sorulur. Türk devlet kapitalizminden beslenen seküler Türkiye’li sermayenin, bu konularda kendisinin empati yapması,Türk toplumunun vicdanı tarafından bu kesimlerden beklenmektedir.
28 Şubat sürecinde, Fransız Jakobenizminden türetilen “ulusalcılık” zihniyeti ile; laiklik, laizism, sekülerleşme ve topluma dayatılan materyalist eğitim üzerinden “bürokrasi- sermaye- üniversite-medya ve bazı sivil toplum kurumları” vazife yapmışlardır. Bu kurumlar vasıtasıyla Türk toplumun da “erk” konumundaki jakoben elit kimliği üzerinden post-protestanlaştırıcı bir yapının oluşumu, post-modern darbe vurgusu ile sağlanmak istenmiştir. Ancak sosyal bilimlerde bilinen bir gerçekte şudur: bütün elit hareketler her nekadar bu kesimler “erk” olma sürecini korumaya çalışsalar dahi eninde sonunda sosyal süreçlere bağlı olarak bir şeklide iktidardan uzaklaştırılmaları oluşmaktadır.
Hükümetin 4+4+ 4 formülü ile zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaran, mesleki eğitimi artıran ve katsayı adaletsizliğini de yasayla ortadan kaldırmayı amaçlayan bir çalışması, görünürde 28 Şubat mantığının jakobenci, laizsizimci eğitimin izlerini bir ölçüde ordadan kaldırması gibi yorumlansa da, esasında bu durum, yeni elit bir sürecin tabii olarak ortaya çıkmasını ifade eden bir anlam taşımaktadır. Yani Türkiye’yi Post-Protestanlaştırma sürecine sokmaya çalışan eski elitlere bu durumda geçmiş olsun denmek gerekebilir. Buna göre 4+ 4+ 4 formülü eğitim üzerinden post-proteslaştırılmayı amaçlayan bir Türkiye inşasına şimdilik ara verilmeyi ifade eder bir mahiyet taşır görünmektedir. Büyük Medeniyetleri inşa edebilen toplumlar, tamamen ölmezler fakat bir zaman aralığında “bitkisel hayata” girebilirler. Başka bir zaman diliminde ise ayağa kalkabilme özellliğini gösterebilirler.
ankarameydani.com 07.03.2012 Çarşamba