12 Eylül Darbesinin Sosyolojisi
12 Eylül darbesinin ağırlıklı olarak idamlar ve işkenceler ile anılarak sorgulanmasına yönelik yaklaşımın yetersizliği açıktır. Elbette “bir ondan bir bundan idam edelim” mantığının bu yönü ve işkenceler sorgulanmalıdır, suçlular cezalandırılmalıdır. Ama Türkiye’yi uzun vadede, Batı liberal-kapitalist medeniyetin toplum anlayışına bağlayan 12 Eylül darbesinin soyut değerler üzerindeki etkilerinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Bu ahlaki kültürel, metafizik algı içeren soyut değerlerin tahribi, günümüze değin medeniyetimizi ve ülkemizi oldukça zor süreçlerle sokmuştur.
11 Eylül 1980; Türkiye’de anarşi, sokak çatışmaları, bombalamalar, silahlı çatışmalar had safhaya çıkmıştır.
Toplum ise; huzursuz, güvenlik kaygısı içinde, küçük ve orta çap esnaf işyerini tehdit altında gören bir ruh hali içerisindedir.
Devlet kurumu ise çeşitli bölgelerde sıkıyönetim ilanı ve başta polis olmak üzere ikiye ayrılmış bir bürokrasi çerçevesi oluşmuştur.
Halk ise bir yandan geçim derdinde kuyruklara alıştırılmış korku-umutsuzluk ekseninde bir yaşam biçimi, öte yandan ise insanlar canlarını, mallarını ve çocuklarını koruma konusundaki acziyetlik içerine sokularak sindirilmişlik benimsetilmiştir.
Ve büyük gün, Türk kapitalizminin uğurlu günü, Türk jakobenliğinin kutsal günü yani: 12 Eylül 1980 yani Darbe.
Bu gün de, bir önceki gün olan 11 Eylül’deki sayılan olaylar bıçakla kesilmiş gibi ortadan kayboldu.
Neredeydi bu devlet, neredeydi bu askerler…
11 Eylül’de ki bu kaoscu sosyal hadisler, kendi doğası içinde olmuş olsa yani kurgu olmaktan uzak olsa, 12 Eylül günü bu olayların birden bire kesilmemesi gerekmekteydi. (Yani bilim meseleye böyle bakar). Buna göre 12 Eylül’de bunların birden kesilmesi ise konun rasyonalite ölçüleri içerisinde sosyoloji biliminin toplum okumasına yönelik teorileri ile açıklanmayı zora sokmaktadır.
12 Eylül 1980 darbesi ortaya koyduğu etkiler itibariyle;
- Gelenekselci Türkiye’den daha Batı liberal-kapitalizmine bağlayıcı taklitçi, seküler bir Türkiye’nin inşasını gerçekleştirmiştir,
- Liberal-kapitalizmci devlet aklına sahip laik, laisizmci, pozitivist ama sol görünümlü olan bürokrasinin iktidar alanını güçlendirmiştir,
- Bu bürokrasi; seküler, laisizmci liberal-kapitalist büyük İstanbul sermayesinin öncesi dönemden çok daha hızlı büyümesine devlet içinde hükümranlık yoluyla mekanik önderlik etmiştir,
- Yine bu bürokrasi başta ekonomi, siyasi, kültürel alanlardaki devlet organları içinde büyük İstanbul sermayesine devlet kaynaklarının aktarılması konusunda (yasalar, yönergeler ve darbelerle) kılavuzluk görevini ifa etmiştir,
- Türkiye’de seçmenelerin yaklaşık %60-70 ‘i olan Türk geleneksel sağı , kendi değerleri yerine liberal-kapitalizme olumlu yönde çıktı sağlayan liberal–merkez sağ anlayışı ile hükümetleri kurarak/kurdurularak, bu yolla, devleti yöneten sol görünümlü ama esasta liberal-kapitalist laisizmci jakoben yapının iktidarını sağlamlaştırmıştır. Böylece gelenekselci mukaddesatçı kesimin oylarıyla liberal-kapitalist Türk jakobenizminin, “devlet” aygıtına hükümrancı bir mantıkla yön vermesi sağlanmıştır,
- Gelenekselci partiler liberal-kapitalizmin içinden bir toplum algısının oluşmasına hizmet ederek, Türk milli ve muhafazakârlık düşüncesini ve siyasetini bu anlayışa göre yönetmişlerdir,
- 12 Eylül darbesinin Türk toplumuna iki yönlü etkisi görmek gerekir. Birincisi; toplumsal realite açıdan liberal- kapitalist ekonominin oluşması sağlanarak, toplumun geleneğinden uzaklaşarak materyalistleşmesine, bireyselleşmeye yol açılmıştır. İkincisi ise toplumun soyut değerlerindeki aşınmayı gerçekleştirerek, milli ve manevi kültürün zaafa uğraması sağlanmaya çalışılmıştır. Bunun sonucu olarak da;
- Aile kurumunun niteliğindeki aşınmanın ortaya çıkması,
- Hedefsiz bir gençliğinin idealsizleştirilmesi sağlanarak, ülkenin geleceği karartılmak istemiştir,
- Ekonomide güçlü zayıfı ezer mantığı ile Türk toplumunun özgün dayanışmacı sosyo- ekonomi anlayışı yerine bencileştirici bir ekonomik yapının oluşması sağlanmıştır. Bu yolla toplumda insanlar yalnızlaşmıştır. Mutsuz ve para peşinde koşan dünyacı insan tiplerinin oluşması sağlanmıştır,
- Kadim değerlerimiz liberal-kapitalist mantık içinden ele alınarak, özünden ve özgün dinamiklerinden uzaklaştırılmış bir çerçeveye oturtulmuştur. Böylece “yapay kadim kültür” çerçevesinden Türk–İslam medeniyet algısının Protestancı bir yaklaşıma yönlendirilme uğraşı ortaya çıkmıştır,
- Buna bağlı olarak Türk toplumun milli karakteri ve İslam şahsiyetine yönelik ahlak algısı yozlaştırılmaya uğratılarak, Türk toplumun kadim değerli yapısının “sosyal çözülmeye” tabi kılınması sağlanmaya çalışılmıştır.
Sonuç itibariyle 12 Eylül darbesinin ağırlıklı olarak idamlar ve işkenceler ile anılarak sorgulanmasına yönelik yaklaşımın yetersizliği açıktır. Elbette “bir ondan bir bundan idam edelim” mantığının bu yönü ve işkenceler sorgulanmalıdır, suçlular cezalandırılmalıdır. Ama Türkiye’yi uzun vadede, Batı liberal-kapitalist medeniyetin toplum anlayışına bağlayan 12 Eylül darbesinin bu soyut etkilerinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Bu ahlaki kültürel, metafizik algı içeren soyut değerlerin tahribi, günümüze değin medeniyetimizi ve ülkemizi oldukça zor süreçlerle sokmuştur.
ankarameydani.com 07.04.2012 Cumartesi